Büyük Selçuklu Devleti
Büyük Selçuklu Devleti 1037 yılında Devlet haline gelerek bağımsızlığını ilan etmiş, Bağdat kentini başkent yaparak önce Mezopotamya, sonrasında Anadolu ve İç Asya boylarına kadar sınırlarını genişleterek dönemin en büyük Türk Devleti haline gelmiştir.
Büyük Selçuklu Devleti, 1037 yılında Devlet haline gelerek bağımsızlığını ilan etmiş, Bağdat kentini başkent yaparak önce Mezopotamya, sonrasında Anadolu ve İç Asya boylarına kadar sınırlarını genişleterek dönemin en büyük Türk Devleti haline gelmiştir. Büyük Selçuklu Devleti, 1092 yılında iç karışıklıklar neticesinde bölünerek 4 parçaya ayrılmış, daha sonrasında ise beyliklere bölünerek Osmanlı İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkartan süreci meydana getirmiştir.
Büyük Selçuklu Devletinin Kuruluşu
Büyük Selçuklu Devleti, Kınık Boyunun mensubu ve lideri Selçuk bey tarafından 1020’li yılında temelleri atılmış, yeğenleri Tuğrul ve Çağrı beyler tarafından bağımsız bir devlet haline getirilmiştir. Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu ve ilk başbuğu olan Selçuk Bey, Kınık boyuna mensup bir komutandı ve bağımsız bir Türk Devleti olan Oğuz Yabguluğu’nun Subaşısı (Ordu Komutanı) idi.
Selçuk Bey’in tabi olduğu Kınık boyu, Göktürkler döneminde İç Asya’da kurulan Türk Birliği içerisinde yer almış, Göktürk Birliğinin yıkılmasından sonra ise batıya doğru girişilen göç hareketlerine katılarak Güney Hazar bölgesine yerleşmiş ve bu bölgeyi kendilerine yurt edinmişlerdi. Kınık Boyu, tek başına bir devlet kurabilecek adar kalabalık ve güçlü durumda değillerdi. Bu haseple kendileri gibi Türk Boylarından biri olan Oğuzların (Uzlar) tabiiyeti altına girdiler ve 860-1068 yılları arasında Güney Hazar Bölgesinde yaşamış olan Oğuzların bünyesinde varlıklarını idame ettirdiler.
Subaşı Selçuk Bey, yüksek askeri vasıfları ile genç yaşta Oğuz ordusunda yüksek mertebelere erişerek ordunun başkomutanı olmuştu. Ancak Selçuk Bey’in esas gayesi Oğuz Yabgu’sunun makamı yani büyük kağanlıktı. Oğuzlar, 900’lü yıllardan itibaren kendisini çevreleyen tehditlerle mücadele etmekteydi. Batısında Hazarlar, doğusunda Peçenekler ve arkalarından gelen Kıpçaklar Oğuzların güney hazar bölgesindeki hâkimiyetini tehdit ediyorlardı. 950’li yıllara gelindiğinde artan dış tehditler ve Oğuz hanının yaşının ilerlemesi, yerine geçecek veliahdının ise yeterli vasıflara sahip olamaması Selçuk Bey’in Oğuz Yabguluğunun tahtını ele geçirmesine müsait bir zemin hazırlamıştı. Her ne kadar Oğuz ordusunun emir komutası kendisine bağlı olsa da saltanatı ele geçirmek politik ve idari stratejiler gerektirmekteydi. Başarılı bir asker olan Selçuk Bey, politik tecrübelerinin eksikliğinden ötürü bu girişiminde muvaffak olamadı. Bu başarısız girişimin ardından, lideri olduğu ve bağlı bulunduğu Kınık Boyu ile birlikte başkent Yeni Kent’ten uzaklaşarak başka bir Oğuz şehri olan Cend şehrine göç ettiler. Bu göç aynı zamanda Oğuz Yabguluğunun Kınık Boyuna uyguladığı bir sürgün olmuştu.
Selçuk Bey, sürgün edildiği Cend şehrinde hakimiyetini genişletmiş ve Şehrin hakimi durumuna gelmişti. Üstelik Kınık boyu ve Selçuk Bey, burada Müslüman olarak ve İslamiyet’i seçmişti. Yalnızca bir yıl sonra Cend Şehrinin hâkimi durumuna gelen Selçuk Bey, vergi tahsil etmek için gelen Oğuz elçilerini kovarak vergi vermeyeceğini ve gayrimüslim bir toplum oldukları için kendileriyle Cihat edeceklerini ilan etti. Bu aynı zamanda bir bağımsızlık ilanıydı. Zira Oğuz Yabguluğuna bağlı olan Cend Şehrinin vergi vermemesi, Yabguluğa bağımlılığı reddetmek anlamına geliyordu (960).
Cend Şehrinin jeopolitik durumu oldukça karışıktı. Bölgenin hakimi olan Sasaniler ve İç Asya’daki en büyük güç haline gelen Karahanlılar birbirleri ile mücadele içerisindeydiler. Selçuk Bey’de bu mücadelelere müdahil olarak her iki tarafa da asker gönderip karşılığında geniş bozkırlar ve yaşam alanları elde ediyordu. Zira Selçuk Bey’in İslamiyet’e geçmesi de bu dönemde gerçekleşmiş, Müslüman olan Sasaniler ve Karahanlılar ile münasebetleri vesilesiyle İslam dini ile tanışıp gönüllü olarak İslamiyet’i seçmişti.
Selçuk Bey’in Sasani-Karahanlı mücadelesinde elde ettiği bozkırlar, Karahanlıların 999 yılında Sasanileri tam olarak yıkmasıyla Selçuk Bey ve Kınık Boyu’nun resmi hakimiyet alanı haline geldi. Sasaniler’den boşalan bölgeyi Karahanlılardan önce sahiplenen Selçuk Bey, tebaası ile birlikte Horasan’a yerleşip bu bölgeyi yurt edindiler. Selçuk Bey ve Kınık boyu, artık müstakil bir güç ve hakimiyet alanları kesinleşmiş bir beylik olarak anılıyordu.
Arslan Bey Dönemi (1009 – 1025)
Selçuk Bey, uzun ve başarılı bir ömrün sonrasında 100. Yaşını devirerek 1009 yılında vefat ettiğinde veliahdına büyük ve güçlü bir beylik bırakmıştı. Selçuk Bey’in oğlu Arslan Bey, babasından devraldığı beyliğini daha da güçlendirecek, Büyük Selçuklu Devletinin temellerini atacaktır. Arslan Bey, henüz babası Selçuk Bey hayattayken beyliğinin idaresinde görevler almaya başlamıştı.
992 yılında Samani Karahanlı mücadelesinde Samanilere yardım ederek Karahanlıların mağlup eden Arslan Bey, bunun karşılığında Buhara – Semerkand arasında bulunan Nuh köyünü Selçuklu Beyliğine yurt haline getirmişti. Karahanlılar 999 yılında Buhara’yı ele geçirip Samani Devletini yıkınca Samanilerin yerleşim izni verdiği bölgeler Selçuklu Beyliğinin mutlak hakimiyeti altına girmişti. Samaniler, Karahanlılar tarafından yıkılınca Samani Şehzadesi Ebu İbrahim el-Muntasır, Karahanlılara karşı mücadele etmek için Arslan Bey’den yardım istemek zorunda kaldı (1003). Arslan Bey, Samani Şehzadesini korumak için giriştiği mücadelede Karahanlı ordusunu bozguna uğrattı ve Samanilerden sonra hakimiyeti altına aldıkları bölgelerden Karahanlıları uzak tutarak yeni sınır komşularına göz dağı vermiş oldu. Bu savaşın akabinde Karahanlı ordusu bizzat Sol Yabgu’nun komuta ettiği bir orduyla Selçuklu Beyliğinin üzerine taarruza kalksa da Arslan Bey’inde bizzat ordusunun başında bulunduğu bu mücadele de Karahanlılar ikinci bir bozguna daha uğrayarak Selçuklu Beyliğinin gücünü kanıksamış oldular.
Arslan Bey, babası Selçuk Bey’in vefatı ile (1009) Selçukluların liderliğine geçtiğinde sınır komşuları olan Karahanlılar saltanat mücadeleleri ve iç karışıklıklar ile boğuşuyordu. 1012 yılında Karahanlı Hükümdarı İlek Nasr’ın vefat etmesi üzerine Karahanlı varislerinden Ali Tigin, yönetimi ele geçirmek için Arslan Bey’den destek talep etti. Arslan Bey ve Ali Tigin birlikte hareket ederek Buhara Kentine girdiler (1021). Bu stratejik hamle ile birlikte Selçuklu Beyliği artık Buhara Kentinde de yerleşme olanağı bulmuş oluyordu.
Arslan Bey’in giderek güçlenmesi ve Cend şehrinden başlayan yayılmalarının Buhara’ya kadar ilerlemesi hem Karahanlılar hem de bölgedeki diğer bir büyük Türk Devleti olan Gazneliler tarafından tedirginlikle karşılanmaya başlamıştı. Karahanlı Hükümdarı Yusuf Kadir Han, hem tahtına göz dikmiş olan Ali Tigin hem de ona yardım eden Arslan Bey’i bertaraf etmek için Gazne Sultanı Mahmut Han ile güç birliği yaptılar. Gazneli Mahmut, Arslan Bey’i cenk ederek ortadan kaldırmak yerine hileye başvurdu ve onuruna ziyafet vermek üzere huzuruna çağırarak davet etti. Arslan Bey, bu davete oğlu Kutalmış ve mahiyetiyle birlikte icabet edince ise üzerine suç isnat ederek Kalincar Kalesinde hapse attırdı ve tüm mahiyetini kılıçtan geçirdi (1025).
Arslan Bey’in öldürülmesi üzerine Kınık boyu lidersiz kalarak dağıldı ve eski güçlerini kaybederek yaşadıkları bölgelerin hakimiyetini elinde bulunduran devlet be beyliklerin tebaası haline geldiler. Zira Arslan Bey’in oğlu Kutalmış da babası Arslan Bey gibi Gaznelilerin tutsağı olmuştu ve Selçuklu Beyliğinin idaresi için Arslan Bey’in başka bir veliahdı bulunmadığından lidersiz bir yaşam sürmek zorunda kalmışlardı. Arslan Bey’in kardeşi, Selçuk Bey’in diğer oğlu olan Mikail’in oğulları Tuğrul Bey Çağrı Beyler, ortaya çıkan otorite boşluğunu doldurmak için genç yaşta bu büyük vazifeyi üstlenerek Selçuklu Beyliğinin içine düştüğü otorite boşluğunu ortadan kaldıracak ve Selçuklu Beyliğini Büyük Selçuklu Devleti haline getireceklerdir.

alone.. ☕
|