2. Süleyman Şah Dönemi (1196 – 1204)
2. Süleyman Şah, kardeşi Gıyaseddin Keyhüsrev ile yaptığı sulh neticesinde 7 Ekimde Konya’ya girerek saltanat makamına oturdu. Kendisine rakip olarak saltanat için mücadele eden kardeşleri Argun ve Berkyaruk’un oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmak için Amasya üzerine sefere çıkarak Amasya ve Niksar bölgelerini hâkimiyeti altına aldı (1197). Süleyman Şah’ın kendisine karşı gelecek tüm kardeşlerinin üzerine taarruz edeceğini açıkça ifade etmesi üzerine diğer kardeşleri kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Böylelikle Saltanat mücadelesi son bulmuş oldu.
Süleyman Şah’ın iç meselelerle uğraşması Bizans’ı heveslendirdi. Saltanat mücadelesini fırsat olarak gören Bizans Kralı 3. Alexios, doğrudan taarruz etmek yerine taciz ederek Anadolu Selçuklu Devleti üzerinde baskı kurmayı denedi. Krallık donanmasına ait bir gemiyi Samsun’a göndererek Samsun limanındaki ticaret gemilerine taarruz etti ve bu gemilerdeki malları yağmaladı. Bizans, bu hareketi neticesinde tepki görmemesi durumunda Süleyman Şah’ın olası bir taarruzdan çekineceğini düşünecekti. Emin olmak için yaptığı bu teşebbüs ağır sonuçlara mal oldu. Süleyman Şah, sanıldığı gibi tepkisiz kalmamış ya da alelade bir tepki vermemiş bilakis elçi göndererek malları iadesini, tazminatını ve yıllık vergi ödenmesini istemişti. Bizans, sandığından daha büyük bir tepkiyle karşılaşınca teklifi geri çevirip savaşa neden olmamak için şartları kabul etti (1198) .
Anadolu Selçuklu Devletinin iç karışıklıklarla uğraşması Bizans gibi Ermenileri de fırsatçılığa sürüklemişti. Anadolu coğrafyasının güney doğu bölgesinde bağımsız olarak varlıklarını sürdüren Ermeniler, Selçuklu topraklarına girerek Kayseri’ye kadar ilerlediler ve hatta bazı kaleleri ele geçirdiler. Süleyman Şah, Ermenilerin bu taarruzuna sadece bölgelerini savunarak karşılık vermedi. Hem ele geçirdikleri kaleleri geri aldı hem de Ermeni krallığının başkentine girdi. Kendisine karşı koyamayan Ermeni Krallığı, ancak Anadolu Selçuklu Devletine tabi olduklarını açıklayarak barış yapabildi (1199).
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yaşadığı iç karışıklıktan istifade etmek isteyen diğer bir cephe ise Gürcistan’dı. Gürcüler, 2. Kılıç Arslan’ın vefatı üzerine Selçuklu topraklarına taarruzlar düzenliyor, küçük parçalar halinde de olsa hâkimiyet alanlarını genişletiyorlardı. Bizans ve Ermeni tehditlerini ortadan kaldırdıktan sonra Gürcüler üzerine taarruz’a hazırlanan Süleyman Şah, Doğu hükümdarlarına ve beylerine emir göndererek ordu hazırlamaları emrini verdi ve Erzurum’a hareket etti (1202). Kendisini Erzurum’da karşılayan Saltuklu hükümdarı Alaeddin Melikşah, karşılama merasimindeki kusurlu hareketlerinden ötürü tevkif ettirerek hapsedilmek üzere Başkent Konya’ya gönderildi.
Erzurum’dan sonra esas istikameti olan Gürcistan Seferine katılmak üzere hazır edilen orduların başına geçti. Ordusunu Mecingerd Kalesi önünde kışlattı. Ancak Ordu henüz istirahat halindeyken Gürcülerin ani baskınına maruz kaldılar. Bu baskında ağır kayıplar veren Anadolu Selçuklu Ordusu toparlanmak üzere geri çekilmek zorunda kaldı. Bu geri çekilme esnasında Saltanat Şemsiyesini taşıyan vazifeli kaza eseri düşüp yamaçtan yuvarlanınca Hükümdar’ın öldüğünü düşünen ordu komutanları ve askerler tereddüde kapılarak dağıldılar ve geri çekildiler. Süleyman Şah, Geri çekilme esnasında halen tezahür eden savaş hali sebebiyle ordusunu kendisinin sağlığından haberdar edemedi. Bu keşmekeş sebebiyle ağır kayıplar verilmeye başlandı. Kazanılması muhtemel bir savaş, beklenmedik şekilde mağlubiyetle sonuçlanmıştı (1202).
Gürcistan mağlubiyeti Süleyman Şah’ın hükümdarlığına gölge düşürmedi. Gürcüler de savaşı kazanmalarına rağmen tekrar Selçuklu topraklarına taarruz etmeye cesaret edemediler. Süleyman Şah, Gürcistan mağlubiyetinin intikamını almak için iki yıl sonra tekrar sefer hazırlığına girişti. İlerleyen yaşına rağmen Ordusunun başına geçen Süleyman Şah, sefer yolculuğu esnasında rahatsızlanarak vefat etti (6 Temmuz1204).
Süleyman Şah’ın ölümü neticesinde Selçuklu Ordusu geri çekilmek zorunda kalınca Sultanın öldüğünü öğrenen Gürcüler, bu durumdan istifade ederek çok geçmeden Malazgirt, Samankale ve Erciş hattına taarruz ettiler ve bu bölgeleri hâkimiyetleri altına aldılar. Ancak Saltuklu Bey’i Alaeddin Melikşah’ın yerine Erzurum Maliki olan Tuğrul Şah (Süleyman Şah’ın Kardeşi), Ahlatşahlar Bey’i Begtimur ile birleşerek Selçuklu topraklarına taarruz eden Gürcüler üzerine yürüyerek hem işgal ettikleri toprakları geri aldılar hem de Gürcistan’ın içlerine kadar girerek Süleyman Şah’ın tamamlayamadığı Gürcistan seferini tamamlamış oldular.
Süleyman Şah’ın 8 yıl süren saltanatı döneminde Anadolu Selçuklu Devletinin sınırları doğuda Gürcistan, kuzeyde Karadeniz, Batıda Bilecik, güneyde Maraş hattına kadar genişlemişti. 1204 yılında vefat ettiğinde yerine oğlu İzzeddin Kılıç Arslan geçmiş olsa da çocuk yaşta saltanat makamına oturan 3. Kılıç Arslan, 8 ay sonra saltanatı amcası Gıyaseddin Keyhüsrev’e bırakmak zorunda kaldı (1205).
1. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1205 – 1211)
1. Gıyaseddin Keyhüsrev, tahta geçtiğinde ilk işi Saltanat mücadelelerinin en önemli sebeplerinden biri olan bölgesel özerklik sistemini kaldırarak yerine merkeziyetçi bir sistem getirmek oldu. Devletinin her saltanat değişiminde yaşadığı iç mücadelelere engel olmak amacıyla bir tür federatif sistem olan bölgesel hükümdarlık uygulamasını kaldırarak yerine Merkeziyetçi bir yönetim sistemi getirdi. Büyük Selçuklu Devletinden beri Hükümdarlar ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırmaktaydı. Bu uygulama ile veliahtlar ülkenin belli bölümlerinin mülkiyetini eline alıyor, yarı bağımsız hareket eden bölge malikleri nedeniyle devletin idaresi zorlaşıyordu. Yaptığı idari değişikliklerle Devlete ait tüm toprakların Merkezi otorite üzerinden yönetilmesini sağladı ve bu bölgelerin Malikleri yani sahiplerini o bölgelerin valileri olarak atadı.
Gıyaseddin Keyhüsrev, ağabeyi Süleyman Şah’ın vefatı üzerine yeniden tahta çıktığı yıl Bizans ile Haçlı Orduları arasında siyasi mücadeleler ortaya çıkmıştı. Bu mücadeleler neticesinde Haçlı Orduları İstanbul’u kuşatarak Bizans Tahtına el koymuşlardı. İstanbul’dan çıkmak zorunda kalan Bizans hanedanları ve Hanedan mensupları İznik ve Trabzon’da iki küçük krallık kurdular. İznik Krallığı Haçlı Ordularının geri çekilmesi ümidiyle İstanbul’a yeniden girmek için İznik bölgesinde varlığını devam ettirirken Saltanat varislerinden bir bölümü de Doğu Karadeniz bölgesinde Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuşlardı.
Trabzon Rum imparatorluğu, bölgedeki Türk Tüccarların ticaret yollarına baskınlar düzenleyerek yağma faaliyetlerine girişiyordu. Gıyaseddin Keyhüsrev, Türk tüccarların ticaret yollarını güvence altına almak üzere Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine taarruz ederek Rumların ticaret yolları üzerindeki faaliyetlerine son verdi (1206). Ülkenin Kuzey hattındaki Rum tehdidini bastırdıktan sonra önemli bir liman kenti olan Antalya’yı hâkimiyeti altına almak için harekete geçti. Antalya, Aldo Brandini adında bir İtalyan Hükümdar tarafından yönetilmekteydi. Keyhüsrev, Antalya’yı almak için çok büyük olmayan bir birlik ile yola çıktı. Ancak Aldo Brandini’nin Kıbrıs Krallığından destek alması üzerine kuşatma başarıyla sonuçlanamadı. Bir yıl sonra daha güçlü bir ordu ile tekrar taarruz ederek Antalya’yı hâkimiyeti altına aldı ve ülkesinin hudutlarını Karadeniz’den Akdeniz’e kadar genişletmiş oldu (1207).
Antalya fethinden bir yıl sonra, 1199 yılında Selçuklu Tebaası haline getirilen Ermeni Krallığı yeniden ayaklandı. Daha önce olduğu gibi yine Malazgirt ve Erciş bölgelerine taarruz ettiler. Keyhüsrev, Ermeni başkaldırısını bertaraf etmek için bir sefer daha düzenleyerek hem kuşatılan bölgelerin hem de tüm Klikya topraklarının hâkimiyetini ve tabiiyetini muhafaza etti (1209).
Haçlı Ordularının İstanbul’a girmesiyle İznik’e çekilmek zorunda kalan İznik Rum Krallığı, önceleri Anadolu Selçukluları ile iyi ilişkiler içerisine girmişlerdi. Haçlılara karşı mukavemet gösteremeyen Bizans, Doğu cephesindeki Selçuklularla iyi ilişkiler içerisine girerek varlığını devam ettirebilme çabası içerisindeydiler. Ancak Gıyaseddin Keyhüsrev’in Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine uyguladığı baskı nedeniyle anlaşmazlıklar ortaya çıkmaya başladı. Bunun üzerine İznik Rum İmparatoru Laskaris, Anadolu Selçuklu Devletine yıllık olarak ödemekte olduğu vergiyi vermeyi reddedince bir süredir devam eden iyi ilişkiler sona ermiş oldu. Bunun üzerine Gıyaseddin Keyhüsrev ordularını hazırlayarak İznik üzerine sefere çıktı ancak bu sefer olumlu sonuçlanamadı. Stratejik hatalarla kaybedilen bu savaş Anadolu Selçuklu Devleti için mağlubiyetle sonuçlandı ve bizzat ordusunun başında bulunan 1. Gıyaseddin Keyhüsrev savaş meydanında öldürüldü (1211).

alone.. ☕
|