İzzeddin Keykavus Dönemi (1211 – 1220)
1. Gıyaseddin Keyhüsrev’in büyük oğlu olan İzzeddin Keykavus, babasının vefatı üzerine esas veliaht olarak saltanat makamına geçti. Ancak kardeşi Alaeddin Keykubat, kendisinin hakimiyetini tanımayarak saltanat makamına geçmek için kendisiyle mücadele içerisine girişti. 1. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Merkeziyetçi Yönetim Sistemine geçilmiş olması hasebiyle Alaeddin Keykubat’ın kendisine mülk olarak gördüğü bir bölge bulunmadığında bu mücadelesinde başarılı olamadı. Zira kendisine ait bir bölgesi olmadığından tamamen kendisine bağlı bir Ordusu da bulunmuyordu. İzzeddin Keykavus, Kardeşi Alaeddin Keykubat’ın politik hamlelerini de bertaraf ederek iktidarını sağlamlaştırdı.
İzzeddin Keykavus dönemi Anadolu Selçuklu Devleti için iktisadi kalkınma ve zenginleşme dönemi olmuştur. Ülkenin pek çok bölgesinde Kervansaraylar ve Medreseler inşa ettiren İzzeddin Keykavus, Anadolu’daki ticaret yollarının genişlemesine de büyük önem verdi. Anadolu hattındaki ticaret yollarının en önemlisi Karadeniz Ticaret yoluydu. Bu yol Sinop’tan sonra Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kontrolü altına giriyordu ve Rumlar Ticaret yolları üzerindeki yağma ve haraç uygulamalarıyla Karadeniz Ticaret yolunu yıpratıyordu. İzzeddin Keykavus, Karadeniz Ticaret yolunun güvenliğini sağlamak ve kontrol altına almak üzere Sinop’a sefer düzenleyerek bu önemli ticaret kentini hâkimiyeti altına aldı. Anadolu’ya bağlanan bir diğer önemli ticaret yolu da Akdeniz’di. Kıbrıs Krallığı ile yapılan anlaşma ile Antalya üzerinden Anadolu’ya bağlanan ticaret yolu güçlendirildi. Anadolu’ya gelen ticaret yollarının genişletilmesi ve güvenliğinin sağlanması tamamlanmıştı. Son olarak Anadolu’dan Suriye hattına giden ticaret yolunu engelleyen Klikya Ermeni Derebeyliği üzerine yürüyerek Anadolu’ya bağlanan tüm ticaret yollarını güvence ve denetim altına aldı. İzzeddin Keykavus döneminde Anadolu, kalabalık ticaret kervanlarının uğrak yeri ve Dünya Ticaretinin en önemli merkezlerinden biri haline geldi.
İzzeddin Keykavus, genç yaşta yakalandığı Verem hastalığı sebebiyle 1220 yılında vefat etti. Yerine ise saltanat mücadelesi içerisine giriştiği kardeşi Alaeddin Keykubat geçti (1220).
1. Alaeddin Keykubat Dönemi (1220 – 1237)
1. Alaeddin Keykubat, babasının vefatı üzerine tahta geçen ağabeyi İzzeddin Keykavus’un hakimiyetini tanımayarak baş kaldırmış, Erzurum Valisi Tuğrul Bey’inde desteğini alarak ağabeyi ile saltanat mücadelesi içerisine girişmişti. Tuğrul Bey’in sonradan İzzeddin Keykavus’a biat etmesiyle destekten yoksun kalınca ise yakalanarak mahkûm edilmiş, Malatya’daki Minşar kalesinde hapsedilmişti. İzzeddin Keykavus’un erken yaşta vefat etmesi üzerine ileri gelen komutanları ve ilim adamları ittifak halinde Alaeddin Keykavus’u hapisten çıkartılarak tahta geçirdiler.
İlmi açıdan yüksek mertebede ulaşmış olan Alaeddin Keykubat, Ana Dili’nin yanı sıra Farsça, Rumca ve Arapça bilmekteydi. Bunun yanında Yüksek İslam İlimleri ve Astronomi alanında da eğitim görmüş, Sultanların ilim adamı olarak yetiştirilmeye başlanmasına ön ayak olmuştur. Alaeddin Keykubat döneminden sonra Selçuklular ve ardılları Osmanlılar döneminde veliahtlar hem dünyevi hem de manevi ilimlerde yetişmiş ve alim Sultanlar olmuşlardır.
Alaeddin Keykubat’ın saltanat makamına geçtiğinde yıllarda her saltanat devrinde yaşandığı gibi azınlıklar ve merkezi yönetime bağlı özerk bölgeler İsyan hareketine girişmişti. Anadolu’nun güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan Ermeni Derebeyliği başına buyruk hareket etmeye başlamış, Ticaret yolları üzerinde olumsuz faaliyetler yürüterek bölge ticaretine zarar vermekteydi. Keykubat, hem İzzeddin Keykavus döneminde canlandırılan ticaret yollarının güvenliğini yeniden tahsis etmek hem de başına buyruk Ermeni Derebeyliğini kontrol altına almak amacıyla ordusunu sefere göndererek Ermeni Derebeyliği ile mücadeleye girişti. Ermeni Beyliğinin Akdeniz’e bağlantı noktası olan Kalonoros’u kuşatarak hâkimiyeti altına aldı. Bu tarihten sonra Kalonoros, Fatihi Alâeddin’in isminden esinlenilerek Alaniye (Alanya) olarak anılmaya başlanmıştır. Alâeddin Keykubat, Kalonoros’u (Alanya) Fethedildikten sonra Alanya kalesini yeniden inşa ettirip buraya bir tersane ve birde tophane kurdurarak Akdeniz üzerindeki ticarete zarar veren korsanlara karşı güney hattını kontrol almış ve Alanya’dan Antalya’ya kadar olan sınır hattını Anadolu Selçuklu Devleti sınırlarına dâhil etmiştir (1226).
Güney hattındaki tehdide benzer başka bir tehdit de Kuzey Ticaret yolu üzerinde gerçekleşmekteydi. Karadeniz Ticaret Yolu üzerindeki ticaret kervanlarına sorunlar çıkartan Trabzon Rum İmparatorluğu, İzzeddin Keykavus döneminde bertaraf edilmiş ancak saltanatın değişmesiyle birlikte tekrar aynı sorunlar baş göstermişti. Bunun üzerine Sinop’ta bir tersane kurdurarak Karadeniz Sahil Hattı boyunca görevlendirilmiş, Ticaret Kervanlarının emniyetini yeniden tahsis ederek Rumların olası müteakip eylemlerine karşı önlemler alınmıştır (1226).
Saltanat değişiminin ardından ayaklanan bir diğer beylik de Diyarbekir bölgesinde hâkim olan Artuklular’dı. Artuklu Bey’i Mesud’un Alâeddin Keykubat adına okunan hutbeyi kaldırarak bağımsızlığını ilan etmişti. Zira Camilerde okunan hutbeler içtihat gereği Caminin bulunduğu bölgenin hükümdarı olan kişinin ismi ile okunur, Hâkimiyet ve Bağımsızlığından emin olunmayan bölgelerde Cuma namazı kılınamazdı. Artuklu Beyi Mesud’un bu davranışı açıkça bağımsızlık ilanıydı. Alâeddin Keykubat, bu isyanı bastırmak üzere ordusunu görevlendirerek sefere çıkarttı. Artuklu Beyi Eyyübiler tarafından desteklenmekteydi ve Eyyübi Sultanı Artuklu Beyine yardım etmesi için müstakil bir birlik göndermişti. Selçuklu Ordusu, Eyyübilerin desteğine rağmen galip gelerek hem isyanı bastırdı hem de Çemişkezek bölgesini hâkimiyeti altına aldı.
Bu tarihlerde Orta Doğu bölgesinde yeni bir tehlike baş göstermişti. İç Asya’dan istila ve talan ile gelen Moğollar Anadolu’ya yaklaşmışlar, Anadolu Selçuklu Devleti için tehdit oluşturmaya başlamışlardı. Olası Moğol tehlikesine karşı komşularıyla iyi geçinmeyi amaçlayan Alâeddin Keykubat, Eyyübiler ile iyi ilişkiler içerisine girmek için Savaş sonrasında ele geçirilen Eyyübi Ordusunun komutan ve askerlerini serbest bıraktı. Mesud Han ve ordu komutanlarını da yüksek fidyelerle salıverdi (1226).
Alâeddin Keykubat, Rum, Ermeni ve Artuklular tarafından girişilen faaliyetleri bertaraf etmişti ancak başkaldırılar sona ermedi. Bu kez Mengüçlü Beyliği ile Harezmşahlılar ile ittifak etmişlerdi. Durumu önceden fark eden Alâeddin Keykubat, Erzincan Kemah ve Şebinkarahisar bölgelerini Merkezi otoriteye bağlayarak bu bölgelerin denetim ve kontrolünü eline aldı (1228). Mengüçlü Beyliği, Selçuklu Devletine karşı Harezmşahlılar ile münasebetlerini geliştirmişlerdi ancak Harezmşahlılar’ın ittifak amacı kendilerine doğru yaklaşan Moğol Tehdidine karşı Mengüçlü Beyliğinin desteğini almaktı. Önceleri Merkezi otoriteye birkaç kez başkaldırmış olan Harezmşahlılar ise yaklaşan Moğol tehdidi nedeniyle Anadolu Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler içerisine girmeye gayret ediyordu. Ancak ortaya çıkan bu siyasi keşmekeş Alâeddin Keykubat’ı tedirgin etti. Bu durumdan istifade etmek isteyen Moğol Hakanı Cengiz Han, askerlerine Harezmşah askerlerinin kıyafetleri giydirerek Selçuklu Şehirlerine yağma ve talanlar düzenleyip Anadolu Selçuklu Devleti ile Harezmşahlılar arasında husumet meydana getirmeye çalıştı. Cengiz Han’ın bu hamlesi başarılı oldu. Harezmşah Sultanı Celalettin Harezm, bu yağma faaliyetlerinin kendi ordusu tarafından yapılmadığını bildirse de Alâeddin Keykubat Kendisine inanmayarak Harezmşahlıları sorumlu tuttu.
Anadolu Selçuklu Devleti ile Harezmşahlılar arasındaki husumette bardağı taşıran son damla ise Ahlât Kalesi meselesi oldu. Anadolu Selçuklularının eski Ahlât Valisi Hacip Ali, Harezmşahlıların ele geçirdiği Ahlât Kalesi’ni geri almak için harekete geçti ve geri aldı. Harezmşah hükümdarı Celalettin, bunun üzerine kaleyi geri almak için Ahlât Kalesini kuşatınca Selçuklu Hükümdarı Keykubat ile iyi ilişkiler kurmuş olan Hacip Ali, Harezm Hükümdarı Celalettin’in kuşatmayı kaldırmasını istemesini talep etti. Sultan Keykubat, Hacip Ali’nin talebi üzerine Harezm Hükümdarı Celalettin’e kuşatmayı kaldırmasını istedi. Harezm Hükümdarı Celalettin, kalenin zaten kendisinin olduğunu, Hacip Ali’nin kaleyi iade etmesi gerektiğini belirtse de Sultan Keykubat, Celalettin Harezm’in taleplerini umursamayıp Ahlât Kalesi Kuşatmasını kayıtsız şartsız kaldırmasını emreder bir üslupla talep edince savaş kaçınılmaz hale geldi. Alâeddin Keykubat, bizzat ordusunun başına geçerek tarihe “Yassı Çemen Savaşı” olarak gerçekleşen sefere çıktı.

alone.. ☕
|