Safevi Devletinin Zayıflaması (1514 – 1524)
Şah İsmail, Çaldıran yenilgisinden sonra Tebriz’e çekilmiş, Yavuz Sultan Selim’in Tebriz’e girmesi üzerine buradan kaçarak belli bir yere yerleşmeden İran’ın içlerinde muhtelif şehirlerde konaklamıştı. Yavuz Sultan Selim savaşı kazanmasına rağmen Tebriz’i almadan geri döndü. Osmanlı tehdidinin Tebriz ve İran coğrafyası üzerinden çekilmesi ile birlikte yeniden saltanat makamına geçti ancak Çaldıran hezimeti Şah İsmail’in ruhsal çöküntü içerisine girmesine sebep oldu.
Aynı zamanda Şair ve Edebiyatçı olan Şah İsmail, Çaldıran mağlubiyetinden sonra devlet işlerine ehemmiyet vermeyerek şiir ve edebiyat ile ilgilenmeye başladı. Devletin idaresini ise vezirlerine, valilere ve emirlere bıraktı. Esasen Safeviye tarikatının idaresinde olan Safevi Devleti, Şah İsmail’in pasif kalmasına rağmen yıkılmadı. Zira Saltanat Tarikatı olan Safeviye ailesi ve tarikata mensup Şii Türkmenler ile Bâtınilik hareketine katılan göçmen Anadolu Türkmenlerinin desteği ile ayakta durabiliyordu.
Safeviye tarikatı daha çok itikadi bir alt yapı ile idare ediliyordu. Şah İsmail döneminde Anadolu Türkmenlerine verilen destek ile devlet teşkilatlanmasında Türkmenlere öncelik vermekteydi. Şah İsmail’in devletin yönetimindeki inisiyatifinin zayıflaması üzerine Bâtıni Türkmenlerin Safevi Devleti içerisindeki tartışmasız üstünlüklerine gölge düşürdü. Bunun yanında dışlanan Göçmen Türkmenler, Bâtınilikten Aleviliğe doğru kaymaya başlamış, Safevi tarikatının himayesinde olmalarının tesiriyle kendilerini tümüyle Alevi olarak ifade eder hale gelmişlerdi. Oysa Safevi Devleti, Şah İsmail’in inisiyatifi kaybetmesi üzerine Türkmenlere verdiği öncelikten vazgeçerek Fars ve Araplara da devlet teşkilatlanması içerisinde vazifeler vermeye başlamışlardı.
Şah İsmail’in devlet idaresindeki münasebetlerinin zayıflaması ile birlikte inisiyatifi elinde bulunduran Safeviye tarikatının devlet idaresinde itikadi yönlerin ağır basması neticesinde vezirlik gibi Şahlıktan sonraki en önemli mertebeye peş peşe Fars kökenli devlet adamlarının atanmaları Türkmenlerin tepkilerine yol açtı. Esasında Çaldıran Savaşından önce de vezirlik görevinde Fars devlet adamları bulunuyordu. Ancak bu durum Çaldıran savaşı sonrasında daha da derinleşti ve devlet idaresinde Arap ve Fars kökenlilerin sayıları artmaya başladı. Türkmenler, önceleri bu durumu kabullenmediler ve büyük sorunlara yol açacak faaliyetler içerisine giriştiler. Tıpkı Osmanlı Devletine tabi olan Alevi Türkmenlerin Şahkulu isyanıyla devlete meydan okuduğu gibi bu kez Safevi Devletine karşı isyan hareketi içerisine girişerek Fars kökenli vezirleri öldürdüler. On beş yıl boyunca devam eden bu isyanlar neticesinde 4 vezir doğrudan, 1 vezir ise dolaylı yollardan Türkmenler tarafından öldürüldü.
Şah İsmail, tüm bu olan bitene seyirci kalmaktaydı. Zira kendisi devlet işlerinden uzak duruyor, bu vazifeyi Safeviye tarikatının görüşleri doğrultusunda atanan Vezir, Emir ve Valilere bırakıyordu. Safeviye tarikatı ise etnik ayrılıkçılık güderek Şii akımının öncülüğünü yapan Fars ve Arap kökenli toplumlardan yetişen devlet adamlarına öncelik veriyordu. Osmanlı Devleti tarafından dışlanarak Safevi Devletine biat eden Türkmenler bu kez Safevi Devleti tarafından ikinci sınıf muamelesi görüyordu.
Bâtıni Türkmenlerin Safevi Devletince dışlanmalarına karşı gösterdikleri tepki onlarca yıl boyunca devam etti. Ancak Safevi Devletinin Arap ve Farsları ön plana çıkartması devletin tebaası olan toplumlarında asimile olmasına yol açtı. Önceleri yalnızca Bâtıni olan Göçebe Türkmenler zamanla Şia mezhebinin itikatlarını benimseyerek Şii olmuş, sonrasında ise edebi ve kültürel yönden asimilasyona uğrayarak Farslaşmaya başlamışlardı. Bu dönemden sonra Türkmenler varlıklarını korumaya çalışmışlarsa da bir Türk Devleti olarak kurulmuş olan Safevi Devleti giderek Farslaşmaya ve Fars Devleti haline gelmeye başlamıştır.
Şah İsmail’in kudreti ile bir Türk Devleti olarak kurulmuş olan Safevi Devleti, Çaldıran mağlubiyetiyle birlikte zayıflamış, Devletin mühim mevkilerinin Farsların eline geçmesiyle giderek Farslaşmaya başlamıştı. Bu süreç Şah İsmail’in döneminde başladı ve ölümünden sonra da yükselerek devam etti. Şah İsmail, 1524 yılında Erdebil’de hastalanarak bir iç kanama sonucu çok genç yaşta (37) vefat etti. Şah İsmail’in ölümü üzerine yerine oğlu Tahmasp geçti.

alone.. ☕
|