2. İsmail Dönemi (1576 – 1577)
Tahmasp’ın ölümü üzerine yerine büyük oğlu Muhammed Hüdabende taht varisi durumundaydı. Ancak Hüdabende görme sorunları yaşıyordu ve yarı kördü. Bu nedenle yerine kardeşi İsmail geçti. İsmail, Osmanlılar ile mücadele döneminde büyük başarılara imza atmış, bu başarılarının mükâfatı olarak 1556 yılında Horasan’a vali olarak atanmıştı. İsmail, babasının sağlığında saltanat makamını ele geçirme niyetindeydi. Babasını öldürüp yerine geçmeyi düşünen ve bu düşüncesini güvendiği birkaç kişiyle paylaşan İsmail’in niyeti güvendiği kişiler tarafından Tahmasp’a ulaştırılınca Tahmasp, oğlu İsmail’i hapse atarak 20 yıl boyunca mahkûm etmişti. İsmail, Tahmasp’ın vefatı üzerine saltanat adayı olması hasebiyle hapisten çıkartıldı. Ancak kardeşi Haydar Mirza da kendisi gibi bir saltanat adayıydı ve saltanat makamına geçecek kişi Safeviye tarikatının önde gelenleri tarafından belirlenecekti.
İsmail, Türkmen bir anneden dünya ya gelmişti. Kardeşi Haydar Mirza’nın annesi ise bir Gürcü idi. Bu noktada ayrılığa düşen Safeviler henüz karar verememişlerdi. Bu süreçte taraftarları Haydar Mirza’yı bir merasimle tahta geçirmeye teşebbüs ettiler. Buna karşı çıkan İsmail taraftarları ile aralarında yaşanan mücadeleler neticesinde Haydar Mirza öldürüldü ve İsmail saltanat makamına geçebildi. Ancak İsmail, tahta geçtikten kısa bir süre sonra Sünni olduğunu açıkladı. Bu durum Safevi din önderleri ve Kızılbaş Alevi inancını benimseyen zümreler tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Buna rağmen Saltanat makamının verdiği güçle kendisine karşı gelenleri bastıran İsmail, 24 Kasım 1577 yılında kız kardeşi Perihan Hanım’ın da yardımı ile zehirlenerek öldürüldü.
Muhammed Hüdabende Dönemi (1577 – 1587)
2. İsmail’in zehirlenerek öldürülmesi neticesinde Tahmasp’ın büyük oğlu Muhammed Hüdabende tahta geçirildi. Hüdabende döneminde Safevi Devleti içerisinde mühim sorunlar meydana gelmeye başladı. Saltanat mücadeleleriyle sarsılan devlet otoritesi, yarı kör olan Hüdabende’nin itibarına gölge düşürmüştü. Devlet içerisinde yaşayan Türkmenler ile Farslar arasında yaşanan mücadeleler de sorunların büyümesine neden oldu. Orduda meydana gelen Fars-Türkmen çatışmaları saraya kadar uzanmış, saltanat makamında bile kendisini göstermeye başlamıştı. Üstelik uzun yıllardır mücadele ettikleri ve Horasan’dan uzaklaştırdıkları Özbekler, Safevi Devletinin mukavemetinin zayıflaması ile önce Horasan’ı zapt ettiler, ardından ise İran içlerine kadar ilerleyerek kimi bölgelerde söz sahibi duruma geldiler.
Safevi Devletinin yaşadığı iç karışıklıklar Osmanlı Devleti ile girişilen müspet ilişkilere de gölge düşürdü. Zira Ruslarla mücadele eden Osmanlı Devleti, doğu sınırlarını genişletmeyi amaçlıyordu. Safevi Devletinin saltanat mücadeleleri içerisine girmesi ve zayıflaması Osmanlı’nın Azerbaycan ve Kafkaslar üzerindeki stratejilerini kolaylaştırmaktaydı. Bu durum Hüdabende’nin saltanatına gölge düşürüyordu ve yaşanan iç karışıklıklar Safevi sarayında bir takım siyasi komploların ve gizli faaliyetlerin yürütülmesi ile içinden çıkılamaz bir hale geliyordu.
Safevi Devleti, toplum nezdinde Türkmen-Fars mücadelelerine sahne oluyor, Saray nezdinde ise saltanat heveslilerinin siyasi oyunlarıyla kaynıyordu. Bu menfi tezahür neticesinde bir saray darbesi gerçekleşti ve Hüdabende tahttan indirildi (1587). Hüdabende’nin tahttan indirilmesi sonrasında saltanat makamı 14 ay kadar boş kaldı. Bu süre zarfında taraflar siyasi olarak birbirleri ile mücadele etmiş, nihayet Ekim 1588’de Muhammed Hüdabende’nin oğlu Abbas Safevi Devletinin Şah’ı ilan edilebilmişti.
1. Abbas Dönemi (1588 – 1629)
1. Abbas, saray entrikaları sonucunda babası Muhammed Hüdabende’nin yerine saltanat makamına geçebilmişti. Şah Abbas, 42 yıllık uzun hâkimiyet döneminde Safevi Devletini içinde bulunduğu zor duruma rağmen ayakta tutabilmiş, elde ettiği başarılarla devletin yıkılmasına engel olmuştur.
Şah Abbas’ın ilk faaliyeti, Horasan’ı aşıp İran içlerine kadar ilerleyen Özbek tehdidini bertaraf etmeye çalışmak oldu. Kalabalık ve güçlü Özbek güçleri Safevi Devletine karşı mücadele ederken birlik olmuşlardı ancak Horasan’ı ele geçirdikten sonra kendi içlerinde yaşadıkları anlaşmazlıklar sebebiyle birlikte hareket edemiyorlardı. Buna rağmen kalabalık kitlelerle büyük bir güç olan Özbeklere karşı mücadele etmek için devletin batı hudutlarını güvence altına almak gerekiyordu. Şah Abbas, bu strateji doğrultusunda 1590 yılında Osmanlı Devleti ile bir anlaşma yaparak Doğu Azerbaycan ve Kafkaslardaki topraklarını Osmanlı Devletine terk etti. Safevi Devleti kuzey sınırlarını kaybetmişti ancak Osmanlı Devleti tarafından gelecek olası tehditlere karşı kendisini güvence altına almış oldu.
Şah Abbas’ın Özbeklerle mücadeleleri yeteri kadar başarılı olamadı. Zira Safevi ordusu, düzensiz ve yarı sivil bir orduydu. Büyük mücadeleler için düzenli bir ordu kurmak gerekiyordu. Abbas, hem düzenli bir ordu kurmaya çalıştı hem de Özbekler ile mücadele etmeye devam etti. Ancak Düzenli ordunun kurulması mevcut ordunun zayıflamasına yol açıyordu. Zira mevcut ordu düzeninde yağmadan pay alan aşiret askerleri, yerlerini Düzenli birliklere bırakmak istemiyorlardı. Üstelik Düzenli ordu, savaş olmadığında bile ciddi bir maliyet unsuru oluyor, bu maliyeti karşılamak için devlet hazinesi yetersiz kalıyordu. Şah Abbas’ın düzenli ordu kurma girişimleri 20 yıl sürdü. Nihayet düzenli ve güçlü bir orduya sahip hale gelen Abbas, 1598 yılında Horasan’a girerek Özbekleri büyük bir bozguna uğratıp Horasandan çıkartmayı başardı.
Horasan’ı Özbeklerden alan Şah Abbas için ikinci hedef Osmanlı Devletiydi. Özbeklerle mücadele etmek için Osmanlı Devletine terk ettiği Doğu Azerbaycan hattını geri almak üzere önce Osmanlılar ile yazışarak eski topraklarını geri istemiş, bu toprakları siyasi olarak geri almayı denemiştir. Ancak Osmanlı Devletinin bu anlaşmaya razı olmayınca düzenli ve güçlü ordusuyla birlikte Azerbaycan seferine çıkarak eski topraklarını Osmanlı Devletinden geri aldı ve Doğu Azerbaycan hattının hâkimiyetine yeniden kavuşmuş oldu (1602).
Şah Abbas’ın düzenli ordusu Safevi Devletinin çehre değiştirmesine yol açtı. Zira toplanıp dağılan Safevi ordusunun en etkili gücü Alevi Türkmenlerden oluşmaktaydı. Oysa düzenli ordunun tanziminde Türkmenler değil Fars ve Arap tebaaları ile Osmanlı’dan esinlenilerek çoğunlukla esir olarak alınıp İslami kural ve usullere göre yetiştirilen, Saltanat makamına sadık Gürcü, Ermeni ve Çerkez kölelerden oluşmaktaydı. Bu durum Safevi Devletinin kurucu unsuru olan Türkmenlerin, zaten Farslaşmaya başlayan Safevi Devleti içerisindeki rolünü de geri plana itti. Öyle ki Kölemen askerler, zamanla vilayetlere vali olarak atanmaya başlamış, devletin asli unsuru olan Türkmenler azınlık durumuna düşmüşlerdi.
Düzenli orduya geçilmesi ile birlikte çehre değiştiren Safevi Devleti, bu değişimin bir parçası olarak başkentini İsfahan’a taşıdı. Giderek Farslaşan ve kendisini İran Devleti olarak ifade etmeyen başlayan Safevi Devleti, Fars kültürel akımına öncelik vererek İsfahan’da pek çok kültürel yapı, meydan ve türbeler inşa ettirerek hem sosyal hem de kültürel mevcudiyetini Fars kültürüne devşirdi. Bu tarihlerde İsfahan’da şehircilik yükseldi, saltanat makamı ve saltanata bağlı tüm kurumlar kesin olarak Şii’leşti. 17. Yüzyılda Basra körfezi üzerinde nüfuz kazanmak için çaba sarf eden Portekizler ve İngilizler ile ticaret anlaşmaları yapılarak İsfahan eşrafının ticaret ile uğraşarak zenginleşmesi sağlandı.
Bir Türk Devleti olarak kurulmuş olan Safevi Devleti, Şah Abbas döneminde tam anlamıyla Farslaşarak Türkmenler azınlık haline getirildi. Bu tarihten sonra İran tarihine mal olan Safevi Devleti, toplumsal olarak zenginleşmiş ancak siyasi olarak zayıflayarak politik açıdan küçülmüştür. Bu siyasi zayıflama, ilerleyen yıllarda Safevi Devletini yıkılma sürecine sürükleyecektir.
Şah Abbas, 42 yıllık uzun hâkimiyet döneminden sonra, ilerleyen yaşı hasebiyle 1629’da vefat etti ve yerine oğlu Safi Mirza geldi.

alone.. ☕
|