Safevi Devletinin Farslaşması ve Türkmenlerin Azınlık Durumuna Düşmesi
Safevi Devleti içerisinde Türkmenlerin rolü siyasi ve toplumsal omurgayı teşkil etmekteydi. Zira hem Safeviye Tarikatı Türkmen kökenli bir zümreydi hem de devletin kurucusu Şah İsmail anneden ve babadan özbeöz Türkmendi. Dönemin en büyük Türk Devleti olan Osmanlı bile Fars kültüründen fevkalade etkilenmişken Farsların yoğunlukla yaşadığı İran coğrafyasında kurduğu Safevi Devleti, Türk diline ve Türk Kültürüne çok daha yakın durmaktaydı. Hatta aynı zamanda şair olan Şah İsmail, şiirlerinde Türkçeyi kullanmaya önem vermiş, saltanatı döneminde Uygur alfabesini kullanmaya başlayarak Türklüğünü her fırsatta ön plana çıkartmıştı.
Safevi Devleti için Türkmenler fevkalade öneme sahipti. Zira Selçuklu dönemindeki yoğun Türk göçleri Anadolu’ya kaymış, Anadolu’ya gidemeyen Türkmenler bu bölgede yerleşerek Safevi Devletinin temellerini teşkil etmişlerdi. Devletin kurucusu Şah İsmail, Anadolu Selçuklu Devleti sonrası Anadolu’ya göç eden ve Bâtıni hareketlerden etkilenmiş olmaları nedeniyle itikadi sebeplerden ötürü Osmanlı Devleti tarafından sahiplenilmeyen kalabalık Türkmen topluluklarını sahiplenerek gücüne güç katmış, Bâtınilikten etkilenmiş olan bu toplumlara Şii inancını nüfuz ettirerek kendi tebaası haline getirmişti.
Bâtıni Türkmenler, daha çok Osmanlı Devletinin baskıları nedeniyle Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti tebaası olan Sünni Türk Boyları gibi yerleşik hayata henüz geçememişler, göçebe olarak yaşayarak Bozkır kültürünü devam ettirmişlerdi. Bu sebeple at sırtında konar-göçer hareket eden bu Türkmen topluluklar askeri açıdan büyük bir avantaj sağlıyordu. Hem tebaasını güçlendirmek hem de askeri açıdan göçebe Türkmenlerden istifade etmek isteyen Şah İsmail, devletin önemli mercilerine Türkmen beylerini atamış, ordusunda Türkmenlere görev vererek Fars ve Arapların devlet nizamı içerisinde yükselmesine mani olmuştu.
Elbette Safevi Devleti bünyesinde yalnızca Türkmenler bulunmuyordu. Büyük Selçuklu Devleti döneminde Orta Asya’dan kalabalık göçlerle İran-Irak hattına yerleşen Türk kitleleri Büyük Selçuklu Devletinin yıkılması ile yoğunlukla Anadolu’ya göç etmiş, ancak bu göç dalgalarına katılmayanlar Büyük Selçuklu Devleti topraklarında kalmayı yeğlemişlerdi. Tıpkı Türk toplumları gibi Farslar ve Araplarda Sasaniler, Samaniler ve Abbasiler dönemlerinde ortaya çıkan türlü siyasi keşmekeşlere maruz kalan bu çetin coğrafyada ardıllarını bırakmışlardı.
Safevi Devleti döneminde nüfusun demografik yapısını incelediğimizde Azerbaycan hattında yoğunluğun Türkmenlerden oluştuğunu görebiliyoruz. Doğu İran hattı ise Farslar ve çoğunlukla Özbeklerden oluşan Türk boyları ve göçebe Türkmenlerden oluşmaktaydı. Irak ile Acem bölgelerinde ise Türkmenler, Araplar ve Farslar yaklaşık olarak birbirlerine yakın yoğunluklarda yaşamaktalardı. Görülmektedir ki Safevi Devletinin kurulduğu yıllarda tebaanın takriben yarısı Türkmenlerden, diğer yarısı ise Fars ve Araplardan oluşmaktaydı. Bu nüfus dengesi Şah 1. İsmail’in ölümü ile birlikte yavaş yavaş Farsların lehine doğru gelişmeye başladı. Şah 2. İsmail döneminde hız kazanarak Şah Abbas döneminde Farslar asli unsur olarak görülmeye, Türkmenler ise azınlık durumuna düşmeye başladılar.
Şüphesiz ki Safevi Devletinin Farslaşmasının ve Osmanlı Devleti tarafından dışlanan Batıni göçebe Türkmenlerin ümit ile Safevi Devletine bağlanmaları sonrası sükutu hayale uğramalarının yegane sebebi Şii inancı olmuştur. Zira Safevi Devleti Safeviye Tarikatı bünyesinden çıkmış, Şii inancını benimseyen Türk kökenli Safeviye Tarikatı, zamanla Şii inancı benimseyen ve sahiplenen Farslar tarafından tahakküm altına girmiş, bu tahakküm Safevi Devletinin temel politikalarına yansımıştır.
Şah Abbas döneminden sonra Türk kimliği ortadan kalkarak önce İranlılık ön plana çıkmış, Farsların devlet nezdindeki tahakkümü kesinleştikten sonra ise İran Tarihine mâl olur hale gelmiştir. Unutmamak gerekir ki bugün İran devleti içerisinde yaşayan Türkmenler İran nüfusunun %30’undan fazlasını teşkil etmektedirler. Bugünün İran Devleti içerisindeki Türk nüfusunun kökeni de Safevi Devletine dayanmaktadır.
Safevi Devletinin Yıkılışı
Şah 1. Abbas döneminde hızlanan Farslaşma akımı, İngiltere ve Portekiz’in Basra körfezi üzerindeki emelleri ile bölgeye girmesi ve Safevi Devleti ile giriştikleri ticari münasebetler ile Safevi Devletinin ekonomik olarak zenginleşmesine rağmen siyasi olarak zayıflaması Safevi Devletinin sonunu hazırlayan süreci başlatmış oldu.
Şah Abbas’ın vefatında sonra yerine geçen oğlu Safi Mirza (1629 – 1642), babası gibi İngilizlerin bölgedeki oyunlarına alet olunca Safevi Devletin bekasını tehlikeye sürükleyen politikalar gelişerek devletin istikbali felakete doğru sürüklenmeye başladı. Bunun yanında Türklükten uzaklaşmış olan Safevi Devleti, Osmanlı ile devam eden barış halini ortadan kaldırıp savaş ilan edince Safevi Devleti büyük bir darbe daha aldı. Safevi Devleti için büyük öneme sahip olan Van Osmanlı hâkimiyeti altındaydı. Şah Safi, Van’ı topraklarına katmak için bir sefer düzenleyince Osmanlı Devleti’nin tepkisi şiddetli oldu. Van’ı kuşatan Safevi ordularını kovmakla yetinmeyerek Bağdat ve Orta Irak sahasını da fethederek hâkimiyeti altına aldı ve Safevi Devleti Van’ı almak yerine Orta Irak bölgesini de Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı (1636 - 1642).
Şah 1. Safi’den sonra yerine oğlu 2. Abbas geçmişti (1642 – 1666). 2. Abbas dönemi iç çekişmeler, Özbek akınları, iç isyanlar ve mezhep çalışmalarıyla mücadele ile geçti. Bu süre zarfında Osmanlı Devletinin Suriye, Irak ve Azerbaycan üzerindeki ilerlemelerini durduramayan Abbas, yönetimi süresince varlık gösteremeyerek yerini oğlu Süleyman’a bırakmış (1666 – 1694), Şah Süleyman döneminde de varlık gösteremeyen Safevi Devleti bölgedeki siyasi otoritesini kaybetme durumuna gelmişti.
Şah Süleyman’ın vefatından sonra yerine oğlu Şah 1. Hüseyin geçti (1694 – 1722). Şah Hüseyin, babasından kalan devleti yüceltmek bir tarafa devlet işleriyle ilgilenmeyip hazineyi kişisel harcamaları ve sefahatiyle tüketti. Şah Hüseyin döneminde Safevi Devleti din adamları olan Mollaların yönetimine bırakıldı. Şah’ın devlet idaresindeki basiretsizliği ile yönetimde söz sahibi hale gelen mollalar, Safevi Devletini teokratik bir düzenle yönetmeye başladılar. Ortaya çıkan otorite boşluğu iç isyanları beraberinde getirdi. Sonradan Safevi tebaası olan Afgan kökenli kabileler birleşerek isyan hareketine giriştiler ve isyan hareketinin önderi olan Mahmud’u Afganistan’da tahta geçirilerek Safevi topraklarında bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Afganların isyan hareketi zamanla daha da genişleyerek İran içlerine kadar ulaştı. 1722 yılında İsfahan’ı kuşatarak Şah Hüseyin’i tahttan indirdiler. Böylelikle Safevi Devleti fiilen yıkılmış ve yönetilemez duruma gelmiş oldu. Afganlar İsfahan’ı kuşatarak Şah Hüseyin’i tahttan indirmişlerdi ancak burayı hâkimiyetleri altına almak yerine yağmalayarak geri döndüler. Şah Hüseyin’den sonra yerine 2. Tahmasp geçti (1722 – 1732) ancak 10 yıllık saltanat dönemi içerisinde iç isyanlarla baş edemeyip Afgan istilacıların taarruzlarına karşı koyamadı.
Safevi Devleti, Şahların basiretsizlik ve başarısızlıklarına rağmen yıkılmak üzereyken aslen Afşar türkü olan Safevi Ordu kumandanı Nadir Şah’ın devlet yönetimini inisiyatifi altına almasıyla son demlerini yaşamaya başladı. Devrin en büyük kumandanlarından ve askeri dehalarından biri olan Nadir Şah, hükümdar vekili olarak devletin idaresini eline aldıktan kısa bir süre sonra Safevi Devletini tasfiye edip kendi Şah’lığını ilan ederek Safevi Devletine son verdi (1736).

alone.. ☕
|