Osmalı’nın Rumeli’ye Çıkışı ve İlerleyişi
Kantakuzenos, basit bir teşekkür olarak düşündüğü Çimpe Kalesini vermekle ne denli büyük bir hata yaptığını anlayıp Süleyman Paşa’dan bölgeden çekilmelerini talep etmiş, hatta karşılığında 10 Bin altın teklif etmiştir. Ancak Süleyman Paşa bu teklifi reddedince Kantakuzenos, bu kez damadı Orhan Gazi’ye durumu iletmiştir. Orhan Gazi, önce kendisiyle İzmit’de görüşeceğini söylese de sonradan hastalığını mazeret olarak öne sürüp görüşmeye gitmeyince Çimpe Kalesi’nin geri alınması sürüncemede kaldı. Ardından büyük bir bunalıma giren Kantakuzenos, ortak hükümdar olduğu rakibi Palailogos’un tahtı ele geçirme girişimine karşı tahtından feragat edip bir manastırda keşiş hayatı yaşamaya karar verdi (1354). Böylelikle Çimpe Osmanlı’ya kalmış, Kantakuzenos’un hükümdarlıktan çekilmesi ile Bizans ile iyi ilişkiler son bulmuş, fütuhatın istikameti yeniden Bizans toprakları olmuştur.
Çimpe Kalesi, ekseriyetle çevresinde çok az yerleşim yeri bulunan, Rumeli hattındaki pekte önemli olmayan bir bölge ve kaleydi. Zaten pek önemsenmeyen bu bölge, 2 Mart 1354’de yaşanan şiddetli bir deprem nedeniyle büyük hasar görünce bölgede yerleşik bulunan Rumlar, taştan ve ağaçtan yapılmış evlerinin oturamayacak duruma gelmesi sebebiyle bölgeyi hızla tahliye etmeye başladılar. Bu deprem Çimpe kalesi civarına iskân etmiş olan Osmanlı tebaası için bir sorun teşkil etmiyordu. Zira daha çok keçe çadırlarda yaşıyorlardı. Gayrimüslimlerin bölgeyi tahliye etmeleri zaten bölgede yayılma politikası sürdürmekte olan Osmanlı tebaası için iskân edilecek yeni araziler ve haneler anlamına geliyordu.
Aslında ne Orhan Gazi, ne de Süleyman Paşa, Rumeli üzerinden fetihler yapmayı, tecrübe etmediği Avrupa steplerine cenk etmeyi ve iyi ilişkiler içerisine girilmiş olan Bizans’ı batı cenahından kuşatmış olmayı düşünmüyordu. Çimpe kalesi, belki Bizans’ın hasmı Bulgar ve Sırp toprakları üzerine yapılacak yağma akınları için bir istihkâm noktası olabilirdi ancak Rumeli, en azından Süleyman Paşa için fethedilmek istenen bir bölge değildi. Çimpe Kalesinin savaşsız elde edilmesi, ardından yaşanan deprem nedeniyle civar bölgelerdeki Bizans tebaasının bölgeyi terk etmesi ister istemez bir yayılma politikasına teşvik etmiş oldu.
Müteakip yıllarda Gelibolu ile Bizans surları arasındaki bölge giderek ve hızla göçer Türk boyları ile dolmaya başladı. Adeta suyun yolunu bulması, yamaçlardan derelere akması gibi Karesi’den, Bursa’dan, Yalova’dan Rumeli’ye Türk kitleleri akmaya başlamıştı. Süleyman Paşa, Gelibolu’da kendisine bir saray yaptırdı. Buradan da anlıyoruz ki Süleyman Paşa’nın garazı artık Rumeli toprakları olmuştur.
Kantakuzenos’dan sonra Bizans, Osmanlı Devleti için dost ya da müttefik bir devlet değil sınır komşusu bir devlet ve gaza edilebilir bir gâvur toprağı haline gelmişti. Önceleri boşalan yerleşim yerlerine göç ettirdiği göçerleri yerleştiren Süleyman Paşa artık içerisinde köylülerin yaşadığı topraklara da girmeye, hatta yağma yapmaya başlamıştı. Rumeli artık sahipsiz bir bölge değil fütuhat için uygun gâvur topraklarıydı. Bizans surlarının dışında yaşayan Bizans tebaası Osmanlı akınlarına canlarını kurtarmak ya da en iyi ihtimalle köle olmamak için surların ardındaki Bizans soylularına sığındılar. Süleyman Paşa, babası Orhan Gazi ve Dedesi Osman Gazi gibi fethettiği topraklardaki gayrimüslimleri bağrına basmıyor, topraklarını yağmalayıp savaş esiri yapıyor ve köle olarak satıyordu. Zira Rumeli Osmanlı İçin bir sınır boyu olmaktan çok sınır ötesi bir fütuhat fırsatıydı. Tüm bunlar olurken Bizans İmparatoru adeta uyuşmuşçasına tepkisiz kalıyor ve itidalli bir politika izliyordu. Haliyle Osmanlı için bu fırsatı geri çevirmek söz konusu bile olamazdı.
Süleyman Paşa, her ne kadar karargâhını Gelibolu’ya kurmuş ve Bizans üzerine akınlar yaparak garazını belli etmiş olsa da Orhan Gazi’nin göz bebeği ve en güçlü varisi olması hasebiyle omzundaki yük ağırdı. Elbette ki böyle yetenekli bir kumandan Rumeli gibi alelade bir istila hareketiyle kızağa alınamazdı. Osmanlı Devleti için tek cephe Bizans sınırları ve Rumeli değildi. Anadolu’daki hareketlilik yeni cephelerin ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Doğu sınırlarındaki Eretna Beyliği ve Anadolu’da eşkıyalık yapmaktan geri durmayan Moğol artığı Tatarlar (Türkleşmiş Moğollar) Osmanlı için bir tehdit haline gelmeye başlayınca Süleyman Paşa için yeni görev yeri doğu hudutları oldu.
Osmanlı’nın doğu hududu yine bir Türk Beyliği olan Eretna Beyliği bulunuyordu. Eretna Beyliği iç karışıklıklar ve taht mücadelelerine sahne olunca ortaya çıkan keşmekeşten faydalanan Tatar kabileleri Osmanlı hududuna taarruz etmeye yeltenmişlerdi. Süleyman Paşa önce Tatarları bertaraf etti ve ardından ülkenin doğu sınırında idaresiz kalan Eretna topraklarının bir kısmını hâkimiyet altına aldı. Böylece Osmanlı sınırları doğu sınırında da yeni topraklar kazanmış oldu (1354).

alone.. ☕
|