Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07.Ekim.2018   #5
DurumuÇevrimdışı
Baby
Baby - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üye No: 6
Üyelik tarihi: 04.Ekim.2018
Şehir:
Mesaj Sayısı: 273
Konu Sayısı: 73
Beğendikleri: 47
Alınan Beğeni: 40
HF Ticaret Sayısı: (0)
HF Ticaret Yüzdesi: (%)
Ruh Hali
Kan Grubum:

Standart

Sebat ve İstikrar Dönemi
1306 yılından Osman Gazi’nin vefat ettiği 1326 yılına kadar geçen 20 yıllık zaman dilimi Osmanlı Devleti için fethedilmiş toprakların demografik olarak millileştirilmesi, başlatılan kuşatmaların istikrarla devam ettirilmesi ve devletleşme sürecinin olgunlaşması süreci olarak değerlendirilebilir. Zira Osmanlı Devletinin kuruluşu ve Osman Gazi dönemi ile ilgili elimizde bulunan yegâne kaynak olan Aşıkpaşazade (Osmanoğullarının Tarihi) 1306 yılından Orhan Gazi devrine kadar olan zaman diliminde bir vaka kaydetmemiştir. Söz konusu zaman diliminde bir vaka kaydedilmemiş olması hasebiyle bu dönemi “bilinmeyen” bir tarih dilimi olarak düşünemeyiz. Zira Aşıkpaşazade, 1326’dan itibaren Orhan Gazi dönemi ile ilgili de pek çok bilgi nakletmiştir. Buradan hareketle 1306 – 1326 yılları arasındaki dönemi kendi atmosferi içerisinde değerlendirmek yerinde olacaktır.

Sakarya seferleri sonrasında devletin sınırları Bizans’ın kaim ve kesin olarak hükmettiği sınırlara kadar dayanmıştı. Zira Osman Gazi’nin fethettiği bölgeler Bizans devletine bağlı tekfurluklar yani sınır valilikleriydi. Bu valilikler Bizans hükümdarına bağlı kalarak kendilerine tahsis edilmiş bölgelerde, yerel halktan vergi ve asker toplayarak varlıklarını devam ettirmekteydiler. Bir bakıma Anadolu Selçuklu Devletinin uç beyliği olan Osmanlı Beyliği gibi bir sınır kuvveti ve ileri karakol vazifesi görüyorlardı. Dolayısıyla Osman Gazi, tekfurlarla mücadele ederken çoğunlukla doğrudan Bizans hükümdarının ordusuyla değil sınır bölgelerde yaşayan köylerden devşirilen irili ufaklı yerel kuvvetlerle mücadele etmiştir. Osman Gazi, Bizans tekfurlarıyla mücadele ederken Bizans batı sınırlarındaki Bulgarlarla uğraşmakta, ikinci bir cephe oluşturamadıkları için Osman Gazi’nin akınlarına karşı koyamamaktaydı.

Osman Gazi döneminde devletin sınırları Kuzey Marmara hattında Sakarya Ovası, Akyazı ve Geyve hattına kadar genişlemişti. İznik tüm cenahları ile kuşatılmış, Bizans’ın İznik’e ikmal ve askeri destek sağlaması imkânsız hale gelmişti. Dolayısıyla mevcut şartlarda İznik’in fethi tamamlanmadan doğrudan Bizans kuvvetleri tarafından korunan bu bölgelere (Sakarya-Akyazı hattının ötesi) taarruz etmek mümkün görünmüyordu. Güney Marmara hattında ise Yalova ve Bursa kontrol altına alınmış, Bursa dışındaki tekfurlar bertaraf edilerek sınırlar Ulubat köprüsüne kadar genişlemişti. Bursa Tekfurluğu da tıpkı İznik gibi tüm cenahları ile kuşatma altına alınmış ve aşılması mümkün görünmeyen hisarların ardındaki tekfur teslim olmaya zorlanmaktaydı. Bu şartlar altında yeni fetihlerden önce İznik ve Bursa kuşatmalarının tamamlanması zaruriydi. Buradan hareketle 1306 yılından sonra fütuhatın yavaşlaması Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu şartlar gereği olağan bir durum olmuştur.

Osman Gazi’nin Son Dönemleri ve Orhan Bey
Osman Gazi, yakalandığı Gut hasalığının tesiriyle 1306 yılından sonra ordusunun başında sefere çıkmamış, devletin idaresi kendisinde bulunsa da askeri vazifelerde oğlu Orhan’ı görevlendirmiştir. Gerek Sakarya seferleri gerekse İznik ve Bursa kuşatmalarının tamamlanması Orhan Bey’in marifetiyle gerçekleşmiştir.

Orhan aslında Osman Gazi’nin iki oğlundan küçük olanıdır. Orhan’ın ağabeyi olan Alâeddin Paşa, Orhan Gazi’nin münasip gördüğü üzere vezir olarak devletin idaresinde Osman Gazi’den sonraki en yetkili kişi durumundaydı. Alâeddin Paşa, bu vazifesi ile ilk Osmanlı veziri olma unvanına sahiptir. Orhan Bey ise gazalarda elde ettiği muvaffakiyetler hasebiyle hükümdarlığa daha çok yakıştırılır durumdaydı. Buradan anlayacağımız üzere Osman Gazi, büyük oğlu Alâeddin Paşa’yı devlet idaresinde bir siyasetçi, Orhan Bey’i ise ordusunun başında bir gazi olarak yetiştirmiştir.

Osman Gazi, hanımı ve kayınatası olan Şeyh Edebali’nin vefatından kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Önce Şeyh Edebali vefat etmiş, ardından bir ay sonra kızı olan Osman Gazi’nin hanımı Malhun Hatun (Bala Hatun), hanımının vefatından 3 ay sonra ise Osman Gazi bereketli bir ömrün sonunda Söğüt’de hayata gözlerini yummuştur.

Osman Gazi’nin vefatı üzerine Orhan Bey, babasını vasiyetini yerine getirerek naşını Bursa Gümüşlü Kubbe’deki kabristanına defnetti. Osman Gazi’den sonra hükümdarın belirlenmesi Orhan Bey ile Alâeddin Paşa arasında sulh yolu ile gerçekleşmiştir. Aşıkpaşazade’nin naklettiği üzere Orhan, babasının mirası ile ilgili sayım yaptırmış, ağabeyi Alâeddin Paşa ile miras için mülahaza etmiş, ağabeyi olması hasebiyle söz hakkını Alâeddin Paşa’ya teslim etmiştir. Alâeddin Paşa, miras olarak tespit edilen mal ve mülkleri Hakk’a ait olduğunu, bu malların emanetçisinin Osmanlı Devleti olduğunu, meselenin mirası bölünmek değil bu emanetlere bir çoban bulunması olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine Orhan, o zaman çoban sen ol diyerek ağabeyine saltanat makamına geçmesi için teklifte bulunmuş, Alâeddin Paşa ise “Kardeşim, babamızın duası ve yardımı seninledir. Zaten kendi hayatında bu orduyu sanat emanet edip ısmarlardı. Şimdi çobanlık senin olsun” demiştir. Orhan, devlet mahiyetinin bu görüşü onaylaması üzerine hükümdarlık makamına geçmiş, ağabeyi Alâeddin Paşa’ya devletin idaresinde kendisine yardımcı olmasını rica etse de Alâeddin Paşa, Kite Ovasında bulunan Kodura köyünün kendisine verilmesini isteyip devletin idaresini kardeşi Orhan’a bırakmıştır.
Alâeddin Paşa’nın bu manevi bakışının altında Osman Gazi’nin kendisini dedesi Şeyh Edebali’nin rahle-i tedrisine teslim etmiş olmasının payı büyüktür. Alâeddin Paşa, dedesi Şeyh Edebali’nin hizmetinde bulunmuş, eğitim görmüş ve kendisinden feyiz alarak yetişmişti. Buradan hareketle bir süre Osman Gazi’nin vezirliğini yapmış olsa da o yolunu Şeyh Edebali’nin izinden devam ettirmeyi seçmiştir. Orhan’ın hükümdar olması üzerine de kendisine tahsis edilen Kodura köyünde yaşayıp Kükürtlü’de yaptırdığı tekkede ilim üzere yaşamını sürdürmüştür. Günümüzde halen kendisinin soyundan gelenler Bursa’da yaşamaktadırlar.

Kimi kaynaklarda Osman Gazi’nin toplam 8 çocuğu olduğu geçmektedir (Orhan, Pazarlı, Çoban, Hamid, Alaeddin, Melik, Savcı, Fatma). Elbette böylesi müreffeh bir ömürde Orhan ve Alâeddin’den başka çocuklarının olması muhtemeldir. Ancak hem Aşıkpaşazade’de hem de diğer tarihi kaynaklarda bu konu hakkında detay bulunmamaktadır. Anlaşıldığı üzere Orhan ve Alâeddin diğer kardeşlerine öncü durumdadır.

Osman Gazi’den sonra herhangi bir ihtilaf olmaksızın ittifak ile Orhan Bey’in hükümdarlığı ilan edilmiş, Osmanlı Devleti Orhan Gazi döneminde hızla büyüyerek Anadolu’nun en güçlü unsurlarından biri haline gelmiştir.






alone.. ☕
  Alıntı