Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu
Anadolu Selçuklu Devleti yıkılırken Anadolu’ya hüküm süren beylikler kendi kaderlerini tayin etmeye, bölgedeki varlıklarını sağlamlaştırmaya çalışıyordu. Bu dönemde Kayılar henüz bir beylik kurabilecek kadar güçlenebilmiş değillerdi ve kendilerine yurt olarak verilen Söğütte komşuları olan Bizans tekfurları ile iyi ilişkiler kuran küçük bir oba olarak varlığını devam ettiriyorlardı. Osmanlı Beyliğinin kurulması süreci Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra yerine geçen Osman Bey döneminde gerçekleşmiştir.
Kayılar, yeni yurtları olan Söğüt’e yerleştiklerinde bu bölge oldukça sakin ve müreffeh bir bölgeydi. Bizans devleti İstanbul dışında olan bölgeleri sınır valileriyle yönetmekteydi. Söğüt İnegöl, Karacahisar ve Bilecik tekfurluklarının (Vali) tam ortasında bulunan Selçuklu Devleti sınırını teşkil ediyordu. Karacahisar ve Bilecik tekfurları, uzun zamandır Selçuklu Devleti ile iyi geçiniyor, vergi veriyor ve herhangi bir husumet gütmeksizin Bizansa bağlı olarak bölgedeki varlıklarını devam ettiriyorlardı. Kayıların Söğüt’e yerleşmesinden sonra Ertuğrul Gazi de komşu tekfurluklarla iyi ilişkiler kurmuş herhangi bir husumet gütmemiş ya da mücadele içerisine girişmemişti. Hatta bu tekfurluklar Kayıların bölgedeki varlıklarından oldukça memnunlardı. Zira bölgede başıboş gezen Tatar yağmacılar yerleşik bir hayat süren Rum köylerine saldırıyor ve yağma yapıyorlardı. Kayıların bölgeye yerleşmelerinden sonra bu yağmacılar kendileri gibi bozkır savaşlarını bilen Kayılardan çekindikleri için artık yağma faaliyetlerine teşebbüs etmediler.
Ertuğrul Gazi'nin Vefatı ve Beylik Seçimi
Ertuğrul Gazi, bereketli ve müreffeh bir ömür yaşayarak 1281 yılında 90. yaşında vefat ettiğinde ardında üç yiğit evlat ve bir kardeş bıraktı. Ertuğrul Gazi'nin ölümünden sonra oğulları Saru Yatı, Osman ve Gündüz ile kardeşi Dündar beylik için namzetlerdi. Ertuğrul Gazi'den sonra en tecrübeli kişi Ertuğrul Gazi'nin kardeşi Dündar beydi ancak Satu Yatı hem devlet idaresinde Ertuğrul Gazi'nin rahlei tedrisinde özenle ve ihtimamla yetiştirilmiş hem de Moğollar ile yapılan savaşlarda basireti ve cengaverliği ile rüştünü ispat etmiş tecrübeli bir kumandan olarak daha güçlü bir aday durumundaydı. Bunun yanında Osman çok iyi bir avcıydı ve av merakı ile diyar diyar gezmiş, kendisine hem beylik içinden hem de beylik dışından pek çok hayran ve tanış kazanmıştı. Bu özellikleri ile Gaziler (Alplar) kendisine fevkalade bir teveccüh ve itibar göstermekteydi. Ertuğrul Gazi'nin en küçük oğlu Gündüz ise henüz bu rekabette yer alabilecek meziyetlere sahip değildi.
Dündar bey bu şartlarda güçlü bir aday olamadı. Kayı aşireti kendilerine Saru Yatı (Savcı) ve Osman'ı bey olarak tayin ettiler. Türk töresinde de gayet tabii bir yönetim biçimi olan ortak hükümdarlık Hunlar, Göktürkler, Karahanlılar ve Selçuklular döneminde olduğu gibi bir tür ortak hakanlık ile Osman ve Saru Yatı birlikte Kayıların beyliğine atandılar. Dündar bey ise beyliğin idaresinde Osman ve Saru Yatı'dan sonra en yetkili kişi konumunda vazife aldı.
Saru Yatı (Savcı) beyden tarih kaynakları çok fazla söz etmemektedir. Bunun nedeni Saru Yatı'nın 1287'deki Domaniç Savaşında şehit düşmesidir. Ertuğrul Gazi'den sonra yerine Osman Bey'in varis olarak geçtiği düşüncesi bir yanılgıdır. Bu yanılgının sebebi Aşıkpaşazade'nin Saru Yatı'dan yeterince bahsetmemesi ile ilgilidir. Oysa Neşri ve Tevarih-i Al-i Osman'da Satu Yatı'dan bahsedilen beyitler ve destanlarda beyliğin Saru Yatı ve Osman tarafından ortaklaşa idare edildiğini anlamamız için yeterince veri bulunmaktadır.
Ertuğrul Gazi döneminde başlayan iyi ilişkiler Osman Bey döneminde artarak devam etti. Osman Bey döneminde Anadolu Selçuklu Devletinin bölgede hatırı sayılır bir tahakkümü kalmamıştı. Bu siyasi ortamda bölgede yeni bir güç ortaya çıktı. İleride büyük bir beylik olacak olan Germiyanoğulları bu tarihlerde bölgelerindeki hakimiyetlerini güçlendirmeye başlamışlar ve Karacahisar tekfurluğu için bir tehdit unsuru haline gelmişlerdi. Bu durum, Karacahisar Tekfurluğu ile dostane ilişkiler içerisine giren Osman Bey’in Germiyanoğulları’na karşı hasmane bir tutum izlemesine yol açtı. Ancak bu hasmane durum bir savaşa yol açmadı.
Osman Bey, doğumundan beyliğine kadar olan süre boyunca hiç savaş görmemiş, hiç gaza etmemişti. Komşuları olan Bizans tekfurları ile iyi geçiniyor, kendilerine yurt olarak verilen bereketli topraklarda uzun yıllardır güven içerisinde yaşıyorlardı. Osman Gazi bu müreffeh yıllarında av sevdasına tutuldu. Sürekli ava çıkıyor, av için gittiği yerde günlerce kalıyordu. Üstelik sadece kendi yaylasında değil uzak diyarlara seyahat ediyor, av seyahatlerinde gittiği yerde bazen birkaç gün bazen daha uzun ikamet ediyordu. Osman Beyin bu av seyahatleri onun tanınmasına ve sevenlerinin artmasına vesile oldu. Zira uzak diyarlardan av için gelen bir Bey her gittiği yerde saygıyla ve hürmetle karşılanırdı. Osmanlı Tarihçisi Aşık Paşazade, Osman Beyin bu av sevdasını “gece gündüz demeden, dört bir yana yürürdü” şeklinde ifade etmiştir.

alone.. ☕
|