Uygurların Yıkılışı (840)
Uygurlar, her ne kadar Şehir hayatına geçerek Ticaret, Sanat ve Kültürel yönlerden çok gelişmiş bir medeniyet haline gelmişlerse de, önceleri küçük bir din olan Maniheizm’in Uygurlar tarafından benimsenmesi Uygurların sonunu hazırladı. Tüccar Dini olarak görülen Maniheizm ile Uygurlar, savaşcı kişiliklerini kaybederek sakin ve mücadelesiz bir yaşama alıştılar. Bu yaşam tarzı Uygurların askeri gücünü çok zayıflattı ve büyük bir medeniyet olan Uygurlar, askeri yönden güçsüz ve dirayetsiz duruma geldi.
Uygurlar, Alp Külük önderliğinde başlayan isyan hareketi ile sarsılınca hızla zayıflamıştı. Alp Külük’ünde intihar etmesiyle de dirayetlerini koruyamadılar. Uzun süre baskı altında tutularak engellenen başka bir Türk boyu olan Kırgızlar, Uygurların zayıflamasını fırsat görerek 100 bin kişilik bir süvari ordusuyla Uygur şehirlerine girdiler. Alp Külük’ün intiharıyla başsız kalan Uygur devleti, zayıf ordusu ve otoritesiz askeri gücüyle bu saldırıya karşı koyamayarak yıkıldı.
Devlet otoritesi kaybolan Uygurlar, kurdukları muazzam medeniyetin yıkılmasıyla geniş kütleler halinde göç etmeye başladılar. Yıkılan hakan ailesinin mensupları tarafından ağırlıklı olarak iki bölgeye (Turfan ve Kansu) göç ettirilerek tarih sahnesine sonradan çıkacak olan Turfan Uygurları ve Sarı Uygurlar’ın temellerini oluşturdular.
Uygur Göçleri
Uygurlar, devletlerinin yıkılması ve Kırgızlar tarafından düzenlerinin bozulmasıyla yoğun göç hareketleriyle Türkistan coğrafyasının muhtelif bölgelerine göç etmişlerdir. Bu göçler muhtelif yönlere ve gelişi güzel gerçekleşse de hanedan soyundan olan Tigin'lerin önderliğinde belirli bölgelere planlı olarak göç hareketi yürütmüşlerdir. Bu göç hareketinden en yoğun ve dikkate değer olanları Turfan ve Kansu bölgelerine olan planlı ve toplu göçleridir.
Tarih kayıtlarında Sarı Uygur (Sarıg Yugur) ve Turfan Uygurları olarak geçecek bu iki göç kolu, Uygur kültürü ve devletini bugünlere kadar ulaştırmış olmaları bakımından oldukça önemlidir.
Bu yoğun iki göç hareketlerinden Kansu bölgesine göç eden Uygur topluluklarına "Sarı Uygurlar", Turfan bölgesine göç edenlere ise "Turfan Uygurları" ünvanı verilmiştir.
Sarı Uygurlar
Sarı Uygurlar, göç hareketinin sürdüğü 7 yıl boyunca varlıklarını zor şartlar altında sürdürmeye çalışmış, nihayetinde 847 yılında Kansu bölgesine yerleşerek KanChou (Kansu) Uygur Devletini kurmuşlardır. Yeniden özgürlüklerine kavuşma ümidiyle kurulan Kansu Uygur Devleti, Çin'e yakın bir coğrafyada bulunmaları ve yeterince güçlü olamamaları nedeniyle tek başına varlıklarını kabul ettiremeyip Çin'e bağlı bir Yarı Bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürdüler. 907 yılına kadar Çin'in Tang hanedanlığına bağlı olan Sarı Uygurlar, 940 yılına kadar Çin'e bağlılığını sürdürerek varlıklarını devam ettirdiler.
Askeri bakımdan ciddi bir varlıkları bulunmayan Sarı Uygurlar, yarı bağımsız devletleri ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktaydı ancak bulundukları coğrafyadaki güç dengeleri Uygurlar'ın karşı koyamayacağı kadar yoğundu. İlk tam bağımsızlık teşebbüslerini, 911 yılında Çin Hanedan adayını kuşatarak gerçekleştirseler de bu kısa süreli başarı tam bağımsızlıklarına kavuşmalarını sağlayamamıştır. 940 yılına kadar Çin'e bağlı kalan Sarı Uygurlar, 940 yılında bölgedeki diğer bir güç olan Kıtanların, 1028 yılında Tangut'ların, 1226 yılında ise moğolların hakimiyeti altına girmişlerdir. Uygur devletinin yıkılmasından sonra varlıklarını tek başına sürdüremeyen Sarı Uygurlar, bugün Çin'in Sincan Özerk Bölgesi'nde varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.
Turfan Uygurları
Yıkılan Uygur Devletinin Kırgız istilalarından kaçarak bölgeye dağılan topluluklarının bir kolu Kansu bölgesine doğru göç ederken diğer bir kolu da Turfan-Karaşar-Beşbalıg-Kuça-Hami şehirlerine doğru göç hareketi başlatmışlardı. Yerleşik düzene geçmiş olan Uygur toplulukları, Turfan bölgesinde küçük şehirler kurarak ticaret yapmaya ve yaşamlarını kendi yönetimleri altında sürdürmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar.
Son Uygur Hakanının yiğeni olan Mengi, 856 yılında kendisini kağan ilan ederek toplumunun önderliğini yaparak kendi bağımsızlığını ilan etmişti. Bölgedeki etken güç olan Çin'in, batısındaki Tibet baskılarından çekinmekteydi ve Uygurları kendilerine bağlı olması koşuluyla müttefik kabul ederek varlıklarını tanımıştır. Bunun yanında Çinden aldığı destek ile Kaşgar'a kadar olan bölgeye hakim olmuş ve tarımcılık faaliyetleri yürütmüştür.
911 yılına kadar Çin gölgesinde yarım bağımsız olarak yaşayan Turfan Uygurları, 911 yılında Kansu Uygurlarının Çin Hükümdar adayını kuşatması ve Çin ile giriştiği mücadelede üstünlük kazanması ile kendi bağımsızlığını ilan ettiler.
Uygurlar bu tarihten sonra ciddi bir varlık gösteremeseler de varlıklarını koruyarak tarih sahnesinde kalmaya devam ettiler. Gerçek anlamda bir askeri güce sahip hale gelemeyen Turfan Uygurları, bulundukları coğrafyada büyük bir güç haline gelen Müslüman Karahanlı devletinin baskılarına maruz kalarak güçlü bir devlet haline gelemediler. Uygurlar, Karahanlı dönemine kadar ağırlıklı olarak Budizm, Hristiyanlık ve Maniheizm dinine itibar etmekteydi. Karahanlı'lar döneminde başlayan ve Kargaş bölgesinden yayılan Müslümanlık hareketi ile birlikte Müslümanlaşmaya başlayan Uygurlar, zaman içerisinde diğer dinlerine itibar etmeyerek Müslümanlığı kabul etmişler ve günümüze kadar bu inanışlarını korumuşlardır.
Çin ve Karahanlıların baskıları altında varlıklarını devam ettiren Turfan Uygurları, 12. yy. itibariyle Moğol kökenli Kara Hıtaylara bağlanmış, sonrasında ise Cengiz Han döneminde Moğollara bağlı kalmıştır. Cengiz Han'ın istilaları döneminden sonra orta asyaya dağılan Turfan Uygurları, kültürlerini diğer toplumlar içerisin karışarak küçük parçalar halinde olsa bile halen devam ettirmektedirler.

alone.. ☕
|