Kırgızlar
Kırgızlar, Asya'nın en kalabalık, en köklü boylarından biri olarak binlerce yıl yaşamış, günümüzde Kırgız Devleti olarak varlığını devam ettirmektedir.
Kırgızlark, Asya’nın en kalabalık, en köklü boylarından biri olarak tarih boyunca kendisinden sık sık söz ettirmiş bir toplum olarak karşımıza çıkar. Köklü boy yapısı ve kalabalık nüfusu ile kimi zaman kendi idarelerinde, kimi zaman Türk Devletlerinin bünyelerinde varlıklarını sürdürmüş, özgün halleriyle günümüze kadar ulaşmışlardır.
Kırgızlar, tarih kaynaklarında ilk olarak Hun döneminde karşımıza çıkarlar. Bozkır Türklerinin Mete Han dönemindeki federatif birlikleri döneminde Altay dağları eteklerinde yaşayan "Kırgızlar", Mete Han’ın tüm Türk Boylarını bir araya getirerek kendi otoritesi altında toplamasıyla Hun Birliğine dahil olmuşlardı. Kırgızların Hun Federatif Birliğine katılmaları şüphesiz kendi rızalarıyla değil Mete Han’ın otoritesi ve askeri gücüyle gerçekleşti.
Yaklaşık 300 yıl Hun Devleti bünyesinde yaşayan Kırgızlar, Büyük Hun İmparatorluğunun zayıflaması ve bölünmesi ile M.ö. 50’li yıllardan itibaren bağımsız olarak yaşadılar ve tam anlamıyla bir devlet kuramamış olsalar da herhangi bir devletin tabiiyetini kabul etmeden kendi Kağanlarına itaat ederek varlıklarını sürdürdüler. Kırgızların bağımsız yaşamaları Büyük Göktürk Birliği dönemine kadar devam etti.
Hun Devletinin M.s. 216 yılında tam anlamıyla yıkılmasıyla Türk Dünyası için esaret dönemi başlamıştı. Hunların yıkılmasından sonra 300 yıl Juan-Juan ve Çin Devletlerinin içerisinde azınlıklar halinde yaşamak zorunda kalan Asya Türkleri, varlıklarını yüzyıllar boyunca diğer devletlerin bünyesinde devam ettirdiler. Kırgızlar, bu süre zarfında Boyunduruk altına girmeyen tek Türk Boyu olmuştur. Mesken edindikleri Altay Dağı eteklerinde devletsiz ancak kendi Kağanlarının idaresinde varlıklarını sürdürmüş, teşkilatlı bir devlet yapısına sahip olamasalar da kültürel yozlaşmalardan, sosyopolitik engellerden uzak durmuşlardı.
Esaret altındaki Türk Dünyası, 552 yılında Bumin Kağan liderliğinde yeniden ayağa kalkmıştı. Juan-Juan devleti içerisinde yaşayan Aşina Sülalesi, yıllardır aradığı fırsatı bulmuş ve büyük Göktürk İmparatorluğunun temellerini atmışlardı. Yüzyıllarca esaret altında yaşayan Türk Dünyası, yeni Devletlerinin öncülüğünde bir araya gelerek güç birliği yaptılar. Kırgızlar, önceleri bu güç birliğine katılmayarak Altay Dağı eteklerindeki buyruksuz yaşantılarını devam ettirmeyi tercih etseler de Göktürk’lerin 3. Kağanı olan Mukan Kağan’ın 568 yılında Kırgızları Türk Birliğine dahil etmesiyle varlıklarını Göktürk İmparatorluğu bünyesinde devam ettirdiler.
Kırgızların Türk Birliğine bağlılığı Doğu Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasına kadar devam etti. Göktürk Devleti önce ikiye bölünmüş, Kırgızlar da Doğu Göktürk Devletinin hakimiyeti altında kalmaya devam etmişti. Doğu Göktürklerin 630 yılında yıkılmasıyla Kırgızlar tekrar özgün ve bağımsız yaşantılarına geri döndüler. Bu süre zarfında Çin politikalarıyla çalkalanan, bölünüp güç kaybeden Türk Dünyasının aksine Kırgızlar, hakimiyet politikalarının esiri olmayı ve büyük devlet teşkilatlanmalarının içerisinde yer almayı reddedip kendi mütevazi ama bağımsız yaşantılarına devam etmeyi tercih ettiler. Kırgızların, Doğu Göktürk Devletinin yıkılmasıyla başlayan bağımsız yaşantıları İkinci Göktürk Devleti dönemine kadar devam etti.
Birinci Göktürk Devleti döneminde Türk Birliği içerisine girmeyi kabul etmeyen Kırgızlar, İkinci Göktürkler Döneminde kendi rızalarıyla Göktürk Devletinin hakimiyetini kabul ettiler (690). İkinci Göktürk Devletinin hakimiyeti döneminde Devlete bağlı bir boy olarak varlıklarını sürdüren Kırgızlar, İkinci Göktürk Devletinin de yıkılmasıyla tekrar bağımsız hareket etmeye başladılar. Göktürklerden sonra Türk Coğrafyasına sahip çıkan Uygurlar Asya bozkırlarında yeni bir Devlet kurmuşlardı. Kırgızlar, Göktürk Devletine olan bağlılıklarını Uygur Devletine göstermeyerek tarih boyunca alışılagelmiş şekilde kendi kağanlarının liderliğinde bağımsız olarak yaşamayı tercih ettiler.
Kırgızlar, Göktürk Birliği döneminden sonra mütevazi yaşayış şeklini terk edip yayılmacı bir politika izlemeye başladılardı ve Uygur Devletinin hakimiyetini kabul etmeyerek Uygurların Kuzey bölgelerindeki geniş bir coğrafyada yaşayarak güçlenmişlerdi. Zira Asya artık mütevazi bir yaşam sürülebilecek bir coğrafya olmaktan çıkmıştı. Bağımsız küçük toplulukların istilalara maruz kaldığı dönemlerde Kırgızlarda güçlenerek kalabalık süvari ordularıyla önemli bir güç haline geldiler.
840 yılı, Kırgızların tarihi için bir dönüm noktası özelliğini taşır. Bu tarihe kadar bağımsız ve mütevazi bir yaşam tarzı benimseyen Kırgızlar artık tam anlamıyla bir Devlet kurmuş olacaklardır. Göktürk Devletinin külleri üzerine kurulan Uygur Devleti, Çin politikalarıyla zayıflamış ve düşmanlarının taarruzları neticesinde yıkılma sürecine girmişti. Kırgızlar, bu dönemde kalabalık Süvari birlikleriyle Uygur Devletine karşı istila hareketlerine giriştiler. Birkaç yıl boyunca arka arkaya devam eden istilalar neticesinde Uygur Devletini yıkıp, kadim Türk Coğrafyası olan Ötüken’de Kırgız Hanlığını kurdular (840).
Kırgızlar, tarihlerinde ilk kez bağımsız ve tam anlamıyla teşkilatlı bir devlet yapısına sahip olmuştu. Aynı tarihlerde Kırgızların güney batısında başka bir Türk Devleti filizlenmişti. Uygur Devletine bağlı boylar bir araya gelerek Karahanlılar Devletini kurdular. Birbirine komşu olan bu iki büyük Türk Devleti uzun yıllar savaşmadan yaşamayı başardılar. İlerleyen yıllarda Karahanlılar Batıya doğru ilerleyerek Aral Gölüne, Hazar Denizine, Maveraünnehir’e hakim oldular. Kırgızlar ise kadim Türk Coğrafyası olan Ötüken’de varlıklarını devam ettirdiler.
Kırgızlar ile Karahanlılar arasındaki iyi ilişkiler neticesinde Müslümanlığı kabul eden Karahanlıların telkin ve teklifleriyle Kırgızlarda İslamiyeti kabul ettiler. Kırgızlar da Karahanlılar gibi zamanla kalabalık kitleler halinde İslamı kabul etmiş, İslamın etkileri toplum nezdinde yayılmıştı. Öyle ki 9. Yüzyılın sonunda 200 bin aile İslamı kabul etmişti. Bu sayı Kırgız nüfusunun yaklaşık olarak %60’ına tekabül etmektedir.
Kırgız Hanlığı, 920 yılına kadar gücünü koruyarak bölgesinde önemli bir güç olmaya devam etti. Ancak 920 yılında Doğuda büyük bir tehlike baş gösterdi. Moğol kökenli Karahıtaylılar kalabalık ve güçlü ordusuyla batıya doğru istila hareketine girişmişti. Kırgızlar Karahıtaylılarla pek çok kez mücadele etmiş olsalar da yoğun Karahıtay akınları nedeniyle Batıya doğru göç etmek zorunda kaldılar. Karahıtaylılar Batıdaki komşuları olan Karahanlı Devleti içinde önemli bir tehlikeydi. Bu tehlikeye karşı koyabilmek için Karahanlıların himayesini kabul edip Karahıtay akınlarına karşı birlikte mücadele ettiler.
Karahıtay tehlikesine karşı Karahanlı Hakimiyetini kabul eden Kırgızlar kendi devlet idarelerinden vazgeçmemiş ancak Karahanlı Hanının talimatları doğrultusunda hareket etmeyi kabul etmişti. Yaklaşık 200 yıl Karahanlı hakimiyetin de kalan Kırgızlar, Karahanlılarla birlik olmalarına rağmen Karahıtaylıların ilerleyişine engel olamadılar. 1205 yılına gelindiğinde Kırgız topraklarını tamamen istila eden Karahıtaylılar aynı zamanda Karahanlı Devleti’nide yıkmış, toprakları üzerinde kesin bir hakimiyet sağlamıştı. Doğuda beliren Karahıtay tehlikesi, beraberinde başka bir Moğol tehlikesiyle devam etti. Cengiz Han, tüm Moğol kökenli boyları bir araya getirerek acımasız ve büyük bir ordu oluşturmuştu. Batıya doğru ilerleyen bu muazzam Moğol Ordusu Kırgız Devletinin kesin olarak yıkılmasına ve yaşadıkları coğrafyadaki tüm hakimiyeti kaybetmelerine sebep oldu (1207).

alone.. ☕
|