![]() |
![]() |
![]() |
#11 |
![]() |
![]()
Varna Savaşı
İleride Fatih Sultan Mehmed olarak anılacak cihan hükümdarı 2. Mehmed, babasının henüz hayattayken feragati üzerine tahta oturmuş, ancak yaşının küçük olması ve tecrübesizliği nedeniyle henüz idareyi tam olarak ele alamamıştı. Bu minvalde ortaya çıkan buhran nedeniyle zuhur eden iç meselelerin halledilmemişken balkanlarda akdedilen sulh bozulmuş, Polonya Kralı Vladislas aktedilen antlaşmayı geçersiz kabul ettiğini ilan ederek Papa önderliğinde Macar, Leh, Eflak, Sırp ve muhtelif Hristiyan kuvvetlerden teşekkül eden Haçlı Ordusu ile Edirne'ye doğru harekete geçmişti. Bir diğer kadim düşman olan Venedik de gönderdiği kadırgalar ile Çanakkale boğazını tutarak bu taarruza destek veriyordu. Bu gelişmeleri haber alan Mehmed, böylesi bir meselenin hallinin tecrübesizliği hasebiyle mümkün olamayacağını biliyordu. Zira Sadrazam Halil Paşa da kendisine 2. Murad'ı davet etmesini, ordunun başına geçmesi için ricada bulunmasını tavsiye ediyordu.Nihayetinde Mehmed, Manisa'da bulunan babasına mektup yazarak ordunun başına geçmesini rica etti. Ancak 2. Murad, davete icabet etmeyip şu cevabı verdi; "Oğlumuz Mehmed Han'a padişahlık lazım ise din-ü devleti siyanet etsin" (Mealen; Padişah sen isen devletini ve dinini koru) Mehmed, ricasına itibar etmeyen babasına yeniden bir mektup yazarak şu buyruğu verir; "Baba! Ya sen padişahsın ya ben! Sen padişah isen şu tehlikeli anda milletin seni ordunun başına çağırıyor, gel. Ben padişah isem emrediyorum; Saltanat kendisine ait ise düşmanı karşılamak farzdır. Yok eğer bize ait ise emrimize itaat şarttır" (Mealen; Sen padişahsan milletin seni ordunun başına çağırıyor, bu sana farzdır. Ben padişahsam emrediyorum, ordunun başına geç.) 2. Murad, bu ferman üzere harekete geçip Anadolu'dan gazileri toplamaya, mukavemet gösterebilecek nispette bir ordu teşekkül etmeye başladı. Sonrasında Varna Savaşı vuku buldu. Savaş esnasında Mehmed Edirne'de kaldı ve 2. Murad, bizzat savaşı komuta etti. Osmanlı aleyhine tertip edilen kuvvetler sayıdca çok değildi. Zira Osmanlı, o zamana kadar yalnızca uç beylerinin akınlarıyla kendilerinin topraklarını fethedebiliyordu. Her ne kadar Türkler mağlup edilmiş olsalar da şimdi doğrudan Osmanlı topraklarına yapılacak bir saldırı büyük bir hayal kırıklığına yol açabilirdi. Nitekim bizzat Türklerle savaşmış, onları mağlup etmiş olan Hunyad bile bu seferi tehlikeli buluyor ve katılmayı arzu etmiyordu. Papalık, Osmanlı'nın mağlup edilmesi halinde Osmanlı tacını kendisine giydireceğini taahhüt etmiş, kendisini ancak bu vaat ile ikna edebilmişti. Macaristan, 10 Bin kişilik bir kuvvet tahsis etmiş, Eflak da Macaristan'ın egemenliğini tanımış olması hasebiyle 5 Bin askerlik bir kuvvet takviye etmek zorunda kalmıştı. Nihayetinde Venedik'in denizden verdiği desteği hesaba katmazsak, karadan yalnızca 15-20 Bin kişilik bir kuvvet ile sefere çıkılacağı ortadaydı. Macaristan, ordusuna güveniyor, Türkleri bir şekilde mağlup etmiş olmanın gurur ve rehavetiyle sayıyı arttırmaya lüzum görmüyordu. Ancak Eflak Bey'i Vlad, Osmanlı Hükümdarının ava giderken mahiyetinde götürdüğü ordunun bile Haçlı ordusundan daha ziyade olduğunu söyleyerek ikaz ve itiraz ediyordu. Hunyad, Vlad'ın bu tavrını ihanete ve korkaklığa yormuş, yaşanan tartışma sonrasında Vlad'ı tevkif etmişti. Vlad, kardeşinin komutasında 4 Bin kişilik bir kuvvet daha sağlama vaadiyle ancak hürriyetine kavuşabilmişti. Haçlı ordusu, yaklaşık 20 Bin kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Sefer güzergahı Tuna istikameti üzerinden Karadeniz sahil boyu olarak belirlenmişti. Zira Balkanlarda ki geçiş güzergahları üzerinde bulunan irili ufaklı Osmanlı kontrol kaleleri (Derbendler) önemli bir tehdit oluşturuyordu. Ordunun önünde 3 Bin süvarisi ile Hunyad ve Eflak kuvvetleri bulunuyordu. Onu Macaristan Kralı Frederik takip ediyordu. Haçlı ordusu, güzergahı üzerinde bulunan Kamçık nehrinde konuşlu 28 Osmanlı gemisini ateşe verdi. Devam eden güzergah boyunca pek çok mevkiden mukavemet görmeden ilerledi. Ancak Süne ve Balçık mevkilerinde bulunan Osmanlı mevkileri, Haçlı ordusuna karşı kayıtsız kalamayarak mukavemet gösterdiler. Sayıca üstün olan Haçlı kuvvetleri bu mevkileri bertaraf edip 5 Bin kadar Türk'ü muharebe esnasında, sayıca tespit edilemeyecek kadar ahaliyi de kayalardan aşağı atarak katlettiler. Haçlı kuvvetlerinin ilerleyişi Varna kalesi yakınlarında sona ermiş, ordu savaş düzeni alarak yerleşmişti. 2. Murad da Anadolu'da terkip ettiği 40 Bin kişilik bir kuvvetle yola çıkarak Cenevizlilerden tedarik edilen kadırgalarla Boğazı geçmiş ve hızlı bir ilerlemeyle Varna yakınlarına ulaşmıştı. İki ordu 2-3 Km'lik mesafede savaş düzeni aldılar. Haçlı ordusu, önce hendekler ve savaş arabaları ile istihkam yapıp savunma yapmayı düşünmüşlerdi. Ancak Hunyad, düz arazide taarruz yapmakta ısrar edince Türklere karşı galip gelebilmiş tek komutan olması hasebiyle fikri kabul gördü. Haçlı ordusunun sol cenahını Eflaklılar ve bir kısım Macar kuvvetleri savunuyordu. Diğer Macar kuvvetleri de sağ cenahın savunmasına yerleştiler. Ordunun merkezinda Papalık tarafından görevlendirilmiş Piskoposlar ve doğrudan Papalığa bağlı kuvvetler yer alıyordu. Geride ki kuvveti ise Polonya Kralı Vladislas'ın ordusu sağlıyor, aynı zamanda savaş gereçleri ve ikmal kaynaklarını koruyorlardı. Osmanlı ordusunda sağ cenah Rumeli Beyleri Turahan, sol cenah Anadolu Beyleri Karaca tarafından kumanda ediliyordu. Merkez 2. Murad ve Yeni Çeriler, önlerinde kazıklarla tanzim edilmiş istihkamla konuşlanmıştı. 2. Murad, Haçlıların sözünden dönerek bozdukları Ahidname'yi de bu kazıkların üzerine asmıştı. Haçlılar, Hunyad komutasında ilk taarruzlarını sol cenaha doğru gerçekleştirdiler. Kabiliyetli Hunyad komutasındaki Macar kuvvetleri çok hızlı sonuç aldılar ve Karaca komutasındaki kuvvetleri ağır bir hezimete uğrattılar. Sağ cenahtan saldıran Ulahlar ile Karaca'ya bağlı kuvvetleri ilk teşebbüslerinde mağlup etmeyi başardılar. Savunma sağ ve sol cenahtan yarılmış, Haçlı kuvvetleri ordunun merkezine doğru ilerlemeye başlamışlardı. İlk taarruzda alınan bu darbe orduyu sükutu hayale uğrattı. Buna mukabil ortaya çıkan karışıklık ordunun idaresini imkansız hale getirmişti. 2. Murad, daha fazla kayıp vermemek için geri çekilmeye hazırlanırken savaşın gidişatını, hatta Osmanlı Tarihin balkanlar üzerindeki birkaç yüzyıllık politikasını etkileyecek bir vaka gerçekleşti. Rumeli Beylerbeyi Karaca, geri çekilmeye hazırlanan 2. Murad'a mücadeleye devam etmesi için yalvarmış, fayda etmeyince atının dizginlerini tutarak çekilmesine mani olmaya teşebbüs etmişti. Sekbanbaşı Yazıcı Doğan, Karaca'yı bu pervasızlığından ötürü öldürmeye teşebbüs etse de o esnada hükümdarın atına kadar yaklaşmış olan Macar askerlerinden birinin taarruzuyla öldürüldü. Artık geri çekilmeye fırsat kalmamıştı, zira Macar askerleri ordunun merkezine kadar ulaşmıştı. Mücadele artık doğrudan ordunun merkezinde cereyan ediyordu. Hatta Macar Kralı, 2. Murad'ı öldüren kişi olmak gayesiyle bizzat hücuma geçmişti. Ayrıca Polonya Kralı Vladislas da öne atılmıştı. Atının aldığı bir balta darbesiyle yere düşen Vladislas ele geçirildi. Koca Hızır namındaki Yeni Çeri atılarak hemen orada Vladislas'ın boynunu vurup bir kazığa geçirdi. Böylece Mezid bey ve Oğlunun intikamını misli mukabili ile almış oldu. Kralın öldürülmesi ve Bizzat 2. Murad'ın da gazanın orta yerinde cenk ediyor olması Osmanlı kuvvetlerinin moralini yükseltti. Hunyad komutasındaki kuvvetler adım adım püskürtülerek geri çekilmek zorunda bırakıldı. Hunyad, en azından Vladislas'ın kazığa geçirilmiş başını alabilmek, böylece bastırılmış olan Türk korkusunun yeniden hortlamasına mani olabilmek için pek çok kez taarruza kalktı, ancak muvaffak olamayacağını anlayınca akşamın çökmesine yakın geri çekilmek zorunda kaldı. Bu kez karşı taarruza geçen Osmanlı Ordusu, akdin bozulmuş olması hasebiyle kati suretle esir almamak kaydıyla kaçamayan ve teslim olan tüm düşmanların katlini emretti. Bunların arasında Papa vekili Kardinal Sezarini de vardı. 2. Murad, muharebenin sonunda savaş meydanını gezerken düşman ordusundaki ölülerin mütemadiyen genç olmasını teessürle karşıladı ve mahiyetine şu sözü sarf etti; "Taaccüb edilecek şey değil mi? Bütün bu delikanlı ordusunun arasında bir tane dahi ihtiyar yok". Bunun üzerine yaşı ilerlemiş bir gazi olan Azab Bey "Bir tane ihtiyar olsaydı bu kadar mecnûnâne bir teşebbüste bulunmazlardı" diyerek aslında Batı dünyasının askeri anlamda ki en mühim zaaflarından birini müşahede etmişlerdir (10 Kasım 1444). ![]() alone.. ☕
|
Alıntı
|
![]() |
#12 |
![]() |
![]()
2. Murad'ın Tahttan Tekrar Feragati ve Üçüncü Defa Cülusu
2. Murad, Varna galibiyeti sonrasında Edirne'ye döndü. Saltanat mahiyeti onun tekrar tahta geçeceğini düşünürken, o oğlu Mehmed'i tahtta bırakıp Manisa'ya dönmeye karar verdi. Ancak Mehmed'i, çocuk yaşta olması hasebiyle hükümdarlık makamına yakıştıramayan Yeni Çeriler, alışkın oldukları gibi güçlü bir hükümdar istiyorlardı. Mehmed, Varna savaşı sonrasında geçen iki yıl boyunca makamını manen dolduramayınca Yeni Çeriler isyan hareketine giriştiler. Edirne Çarşısında bulunan pek çok evi yakıp ahaliyle zulmettiler. Ardından Mehmed'i tahttan çekilmeye mecbur etmek üzere Buçuk Tepe bölgesinde karargah kurdular. Bu gelişmeler üzerine Sadrazam Halil Paşa, Saruca Paşa'yı Manisa'ya gönderip 2. Murad'ı tahta geçmesi için davet etmekle vazifelendirdi. Ancak Mehmed'e tahttan feragat etmesini teklif etmeye cesaret edemedi. Bunun yerine Mehmed'i birkaç gün sürecek bir av düzenleyerek makamından uzaklaştırdı. Mehmed, avdayken Edirne'ye ulaşan 2. Murad, halkın ve Yeni Çerilerin teveccühü ile tekrar tahta oturdu. Asiler, elbette cezasız bırakılmadı ve divanda haklarında müeyyide uygulandı. Yeni Çeriler de süratle isyanı kaldırıp vazifelerine geri döndüler. Mehmed, av dönüşünde babasının yeniden tahta geçtiğini gördüğünde yapacak hiçbir şeyi kalmamıştı. 2. Murad, kendisine saltanat kudreti verecek senelerin geçmesini beklemek üzere Manisa'ya gitmesini emretti. Her daim Mehmed'in yanında olan Zağanos Paşa, vazifelerinden azledilerek alelade bir taba gibi Balıkesir'e gönderildi. Mehmed'in yanında yer alan diğer paşalar Şahabeddin ve Turahan ise Mehmed ile birlikte Manisa'ya gittiler (1446). Mora Seferi Balkan fetihleriyle Osmanlı'nın Avrupa içlerindeki ilerleyişleri Macaristan sınırlarına kadar ulaşmıştı. Sonrasında İzladi mağlubiyetiyle (1443) 2. Murad, fethettiği topraklardan geri çekilmek, hatta hattan feragat etmek zorunda kalmıştı. Nihayetinde 1444'de kazanılan Varna Savaşı ile Osmanlı'nın Avrupa hudutlarındaki ilerleyişi yeniden mümkün olabildi. Osmanlı'nın vasalı durumunda olan Atina Dükası, Mora Despotu'nun kendi topraklarına tecavüz ettiği gerekçesiyle durumu Turahan vasıtasıyla 2. Murad'a şikayet etmişti. Turahan'ın da tavsiye ve telkini ile Mora üzerine sefer hazırlığına girişildi. Osmanlı ile Bizans arasında yapılan antlaşma gereği sulh temin edilmişti. Ancak evvelce Bizans'ın güney şehirlerinden biri olan Mora, artık Bizans ile sınırı olmayan uzak bir bölgeydi ve siyasi olarak müstakil bir statüye sahipti. Dolayısıyla Bizans ile yapılan muahede Mora'yı kapsamıyordu. 2. Murad, daha önce de bu bölgeye ulaşmış, Germe kalesini ele geçirmiş ancak despotu yerinde bırakıp vasalı yaparak geri dönmüştü. Aslında bu vakaya müteakip Mora'nın önemi anlaşılmış, olası saldırılara karşı kuvvetli istihkamlarla mukim savunma hatları inşa edilmiştir. Mora, dört bir yanı denizle çevrilmiş, karadan olan tek bağlantısı ise Germe kalesi ile korunaklı mukim bir bölgeydi. Üstelik Germe kalesi dışında birkaç noktada daha savunma kaleleri bulunuyordu. Toplamda 5 kalenin muhasarası icap ediyordu. 2. Murad, ihtiyaç duyduğu muhasara gereçlerini her kaleyi iki kez kuşatacakmışçasına ihtimam ve ihtiyat ile tanzim ettirdi ve ordusu ile birlikte Siroz'dan yola çıktı. Mora'nın hükümdarlarından Konstantin, Osmanlı ordusunun kendisine yaklaştığını haber alınca tüm kuvvetlerini savunma seddinin arkasına konuşlandırdı. 2. Murad, önce sulh teklifi iletip teslim olmalarını tavsiye etti. Ancak Konstantin, gönderdiği elçiyle tecavüz ettiği toprakların kendisine bırakılmasını ve Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesini istedi. Bu küstahça bir teklifti ve 2. Murad, küstahlığının bedelini elçisine ödeterek onu zaptedip döndüğünde Siroz'a hapsettirdi. Osmanlı ordusu 60 Bin kişilik muazzam bir ordu ile Mora hududuna gelmişti. Oysa Konstantin'in ordusu sayıca çok daha zayıftı. Her ne kadar savunma avantajı var ise de Osmanlı ordusundaki top ve mancınıklara uzun süre dayanması muhtemel değildi. 2. Murad, Turahan'ın tavsiye ve telkinleri üzerine Konstantin'in teslim olmasını bekledi. Ancak Konstantin, ısrarla ve sabırla savunmada kalmış ve savaşmayı göze almıştı. Esasında Murad, bu seferi müteakip sene bahar aylarında yapmayı planlıyordu. Turahan'ın telkin ve tavsiyesi üzerine sonbahar olmasına rağmen kuşatma hazırlığı yapmıştı. Konstantin'in savunmada ısrar etmesi uzun sürebilecek bir muhasaraya yol açabilirdi ki, bu da askeri açıdan önemli bir stratejik hataydı. 2. Murad, Bu hatası ve ön görüsüzlüğü sebebiyle Turahan'ı azarlayıp geri çekilmekten imtina ederek kuşatma için daha müsait bir yer olan Aksamilon surlarının önüne yerleşti. Osmanlı ordusunun konuşlanması tamamlandıktan sonra mancınık ve top atışları başladı. Ancak hisarda gedik açılamamış, Mora savunması ise yerinden kıpırdatılamamıştı. Muhasaranın yedinci gününde umumi taarruz emri verildi ve topyekun hücum başladı. Lağımlar kazılıp hisara merdivenler dayayarak hisarın ardına ulaşmaya çalışan gazilerden biri burçlardan birine çıkmayı başardı ve Osmanlı sancağını hisara dikmeye muvaffak oldu. Mova askerleri Osmanlı Bayrağını gördüklerinde savunmanın çöktüğünü, düşmanın hisardan içeri girdiğini düşünerek korkuya kapıldılar ve savunma hattının nizamını bozdular. Bunun üzerine hisar kolayca aşıldı, gaziler Germe kalesinin kapısından şehre girdiler. Devam eden birkaç gün boyunca Mora içerisindeki müstahkem mevkiler ve savunma amaçlı istihkamlar da aşılarak şehir tümüyle ele geçirildi. Nihayetinde despot itaat altına alınıp 6 Bin esir ile Edirne'ye geri dönüldü (Kasım 1446). ![]() alone.. ☕
|
Alıntı
|
![]() |
#13 |
![]() |
![]()
2. Kosova Savaşı
2. Murad, eski Arnavut vasalının oğlu İskender'in isyanı üzerine Arnavutluk seferi çıkmışken, henüz seferin başlarında Macar Hükümdar naibi Hunyad'ın Kosova'ya doğru ilerlediğini haber aldı. Hunyad, Macaristan'ın başkomutanıyken İmparatorları Vladislas'ın ölümü üzerine taht naibi (Geçici hükümdar) olmuş, ülkenin idaresini ele almıştı. Hem Varna'da uğradığı bozgunun intikamını almak, hem de naibi olduğu makama kalıcı olarak sahip olabilmek niyetiyle, Arnavutluk seferini fırsat addederek hücuma geçmişti. 2. Murad, isyan eden Arnavut Beyi İskender üzerine yürümüş, ilk hedefi olan Akçahisar'ı zaptetmiş, seferin devamını orduya bırakıp Edirne'ye geçmeye hazırlanmıştı. Ancak Hunyad'ın yaklaştığı haberi üzerine ordusunu tekrar toplayıp Hunyad'ı karşılamak üzere harekete geçti. Hunyad, emri altındaki 24 Bin Macar kuvvetine ek olarak 8 Bin Eflaklı ileAlman ve Bohemyalı 2 Bin tüfenkçi, toplamda yaklaşık 40 Bin kişilik bir orduyla ilerliyordu. Osmanlı ordusunun toplam kuvveti ise 50 Bin kadardı. Her iki ordu Kosova düzlüğünde yerleştiler. 2. Murad, Hunyad'a antlaşma yapmayı ve sulhu teklif etse de Hunyad, elçilerle konuşma tenezzülünde dahi bulunmadı. Savaşın kaçınılmaz olduğu anlaşılınca 16 Ekim 1448'de son hazırlıklar tamamlandı ve her iki ordu da savaş düzeni aldı. Osmanlı ordusunun sol cenahı adet olduğu üzere Anadolu Beylerbeyi tarafından, sağ cenah Rumeli Beylerbeyi tarafından komuta ediliyordu. Ortada ise en önde hendek kazılmış, ardında develer, onun ardında yere sabitlenmiş istihkam olarak kullanılan kalkanlar, onun ardında ise yeni çeriler konuşlanmışlardı. Macar ordusunda sağ cenahta Macar kuvvetleriyle birlikte Sicilyalılar, sol cenahta ise Alman, Bohem, Transilvanya ve Eflaklı kuvvetler bulunuyordu. Savaş 17 Ekim 1448'de başladı. Macar kuvvetlerin giydiği kuvvetli zırhlar onları kılıç darbelerinden koruyor, Osmanlı kuvvetleri ise savunma pozisyonu aldıkları için ihtimam ve ihtiyatla savunma yapıyorlardı. Tüm gün, hava kararana dek devam eden mücadelelerde iki taraf da yıpranmış ancak herhangi bir sonuç alınamamıştı. Hunyad, düşmanının gece karanlığından istifade ederek çekileceğini düşünmüştü. Ancak bunun gerçekleşmediğini görünce ani bir gece baskınıyla düşmanı bertaraf etmeyi planladı. Tetikte bekleyen Yeni Çeriler fevkalade bir süratle silahlanarak taarruza karşı koymaya muvaffak oldular. Mücadelenin ilk günü sonuç alınamamıştı. Bunun üzerine Hunyad, Varna Savaşındaki taktiğini uygulayarak topyekün bir hücum ile düşmanı alt etmeyi planladı. Doğrudan sol cenaha taarruza kalkıp savunma hattını yarmayı denedi. Ancak Turahan, Varna Savaşındaki hataya düşmemek için riske girip yerinden ayrılarak Hunyad'ı sağ cenahtan kuşattı. Sayıca az olan Hunyad'a bağlı kuvvetler sonuca ulaşamadıysa da bozguna uğramadan geri çekilmeyi başardılar. Bu esnada savaşın gidişatını değiştirecek bir gelişme oldu. Eflaklılar 2. Murad'a elçi gönderip anlaştılar. Bu minvalde saf değiştiren Eflak kuvvetleri sayesinde Hunyad sağ, sol ve arka cenahtan kuşatıldı. Ancak yetenekli bir komutan olan Hunyad, bu müşkül durumdan kurtulup istihkamların arkasına kadar çekilmeyi başarmıştı. Hunyad, Eflaklıların ihaneti ile muvaffak olamayacağını anlamıştı. Ancak geri çekilmesi durumunda 2. Murad'ın peşini bırakmayacağını biliyordu. Zira İzladi savaşında geri çekilmesine rağmen azimle ve canına kast ederek 2. Murad'ın peşini bırakmamıştı. 2. Murad'ın da intikamını almak için bunu yapacağını çok iyi biliyordu. Bunun üzerine ordusuna ihanet ederek savaş meydanından çekilebileceği bir plan yaptı. Hava kararınca Alman kuvvetlerle birlikte topçuların Yeni Çerilerin karşı cenahına konuşlanmalarını emretti. Onlar topların yerini değiştirmek için uğraşırken kendisi fark ettirmeden kaçıp Eflak üzerinden Macaristan'a doğru kaçtı. Ancak, yapacağı sefere katılmayı reddettiği için topraklarına girip istila ve talan ettiği Sırp Despot Brankoviç, onu kaçarken zapt etti ve şehrine verdiği zararı tazmin etmek üzere 100 Bin altın florin fidye ile serbest bıraktı. Ardında bıraktığı Alman kuvvetleri gazilerce esir alınmaksızın ve derhal savaş meydanında öldürüldüler. Savaşın neticesinde Macar kuvvetleri arkalarında 17 Bin kayıp bırakmış, Osmanlı Ordusu ise çok daha büyük zayiata uğrayıp 40 Bin kayıp vermiştir. Nihayetinde 2. Murad, 2. Kosova Savaşı ile Hunyad müsibetini bertaraf etmiş, eski itibarını yeniden kazanmış ve Balkanlarda ki Türk hakimiyetini pekiştirmiştir (18 Ekim 1448). ![]() alone.. ☕
|
Alıntı
|
![]() |
#14 |
![]() |
![]()
Arnavutluk Seferleri
Sultan Murad'ın Epik bölgesine düzenlediği seferlerde itaat altına alınan Yunan Despotlarından biri olan Jan Kastriyota, diğer mağlup despotlar gibi Osmanlı'ya itaat etmiş, sulh teminatı olarak da 4 oğlunu Osmanlı'ya hizmet etmek üzere teslim etmişti. Bu oğullarından üçü vefat etmiş, tek sağ kalan oğlu Jorc Karstriyota sulhun teminatı olarak çocukluk ve gençlik yılları boyunca Osmanlı idare ve himayesinde geçirmişti. Jorc, güzel siması, zekası ve karakteri ile hükümdarın takdirlerini toplamış, Sultan Murad kendisine hususi bir ihtimam göstermişti. Bu minvalde onu İslam üzere yetiştirmeye, gayret etmiş ve adını İskender koymuştur. Yaşı ilerledikçe Sultan Murad ona geleceği parlak bir Osmanlı kumandanı olarak bakmaya başlamıştı. Bu minvalde genç yaşına rağmen orduda görev vermiş, Jorc da bu vazifeleri bihakkın yerine getirmişti. O artık hükümdarın gözünde Kastriyota'nın oğlu Jorc değil Osmanlı Beyi İskender'di. Sultan Murad, Arnavut Despotu Jan Kastriyota'nın vefatı üzerine babasının hüküm sürdüğü Arnavutluk bölgesini İskender'e tımar olarak vermişti. Ancak bu İskender için kabul edilebilir değildi. Zira Arnavutluk onun için babasından kalan bir mirastı. Oysa tımar olarak verilmesi, bölgenin Osmanlı toprağı olarak kalması ve kendisinin de vali statüsüyle atanması anlamına geliyordu. İskender, bu vazifeyi önce kabul etti ve vazife emrinin bulunduğu imzalı evrakı yanına aldı. Ancak o esnada görevli olduğu Osmanlı ordusundan firar edip memleketinden topladığı 300 kadar yandaşla birlikte Arnavutluk'a ulaştı. İskender henüz 19 yaşındaydı ama bu genç ve mahir veliaht kısa sürede bölgedeki pek çok yerel hükümdarın teveccüh ve tabiyetini kazanmayı başardı. Arnavutluk artık Osmanlı vilayeti gibi doğrudan Osmanlı zabitlerince korunuyordu. İskender, 300 kadar yandaşını hisarın dışında gizleyip kendisine verilen atama kağıdını göstererek kaleden içeri girdi. Beraberinde getirdiği yandaşları kaleden içeri gizlice sokmayı başarıp kendisine karşı koyabilecek Osmanlı zabitlerini gaflet halindeyken bertaraf etti. Babasının mirası olan Arnavutluk'un başına ihtilal ile geçip çevredeki Arnavut hükümdarlara haber gönderdi. 30 gün içerisinde 12 Bin civarında asker toplayıp kuvvetli bir ordu terkip etmeyi başardı. Çevredeki hemen her müstahkem mevkiyi ele geçirip olası bir Osmanlı taarruzuna karşı hazırlıklarına başladı. Artık ordusu 3 Bin süvari ve 7 Bin piyadeden mürekkepti ve hisarın ardından savunma yapmaya yetecek kuvvete ulaşmıştı. 2. Murad, önce Firuz bey komutasında bir kuvvet gönderip İskender'i itaat altına almayı denedi. Ancak İskender, onun tasavvur ettiğinden daha büyük bir kuvvet toplamıştı. Nihayetinde kuşatma kabiliyeti dahi yeterli olmayan bu kuvvet bozguna uğradı. Firuz Bey bizzat İskender tarafından öldürüldü. Ardından ikinci bir sefer emri ile bu kez Mustafa Bey, daha kuvvetli bir orduyla taarruza girişti. Ancak Arnavut hisarları mukim, kuşatmaya karşı dayanıklı ve coğrafya da savunmaya elverişliydi. İskender'in himayesinde toplamam kuvvetler de sayıca artmıştı. Mustafa Bey'in kumandasındaki ordu da mukavemet gösteremedi ve 10 Bin kayıp verdikten sonra gelen karşı saldırı karşısında mağlup oldular. Üstelik Mustafa Bey de esir düşmüştü. 2. Murad, 70 Bin duka fidye karşılığında kumandanını kurtarabildi. Sultan Murad, iki başarısız teşebbüsün ardından meselenin halli için bizzat ordusunun başına geçip 100 Bin askerlik bir kuvvetle Arnavutluk'a yürüdü. 14 Mayıs 1449'da Debre kalesini muhasara altına aldı. Aylarca süren kuşatma sonuç vermedi. Sultan Murad, 20 Bin kayıp vererek kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Ertesi yıl tekrar bir kuşatma yapmak için hazırlıklar yapmak üzere Edirne'ye döndü. 2. Murad, 1450 yılı Mayısında tekrar Arnavutluk surları önüne geldi. Bu kez beraberinde hisarı dövmek üzere hazırlatılmış 14 top bulunuyordu. Bulunduğu hisarın kuşatmaya dayanamayacağını anlayan İskender, Tumenistos dağlarına çekildi. Sultan Murad, onu takip ederek Kroya Surları önüne konuşlandı. Bu alan İskender için daha korunaklı, stratejik açıdan da daha avantajlıydı. Durumu gören 2. Murad, hisarın savunmasını yapan Arnavut Komutan Orakuntes'e 200 Bin akçe ve vilayet teklif etse de ikna edemedi. Bir yandan top atışlarıyla diğer yandan lağım ile surlar aşılmaya çalışılıyordu. Akıncılarda hisarı aşmak için gayret edenlerin işini kolaylaştırmak için taarruza kalkıyor ancak ağır kayıplar vermemek için kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kalıyorlardı. Akıncıların taarruzları tehlikeli boyutlara ulaşınca İskender, askerleriyle hisarın dışına çıkıp ormanlık alanda gizlenerek akıncılara arka ve yan cenahlardan saldırarak kayıp verdirmeye başladılar. Bu taktik saldırılar çok etkili oldu. Zira bu saldırılardan birinde 8 Bin Akıncıyı öldürmüşlerdir. Kuşatma bir türlü başarıya ulaşamadı. Nihayetinde Sultan Murad, temsili bir rakam olarak 5 Bin duka vergi karşılığında Arnavutluk'u kendisine vasalı olarak kalmak kaydıyla bırakmayı teklif etti. Ancak İskender hiçbir teklifi kabul etmedi. Nihayetinde kuşatmayı devam ettirmek imkansız hale geldi. 2. Murad, zorunlu olarak kuşatmayı kaldırdı ve geri çekildi. Ancak İskender Osmanlı kuvvetlerine geri çekilirken bile rahat vermedi. Osmanlı ordusu dönüş yolunda sarp geçitlere kurulan pusularla çok sayıda zayiat verdi. Nihayetinde Arnavutluk ele geçirilememiş, İskender babasının mirası olan Arnavutluk'un itibarlı bir hükümdarı haline gelmiştir. Vefatı 2. Murad, başarısızlıkla sonuçlanan Arnavutluk seferi sonrasında Edirne'ye dönüp oğlu Mehmed'i evlendirdi ve 1450 kışını düğün merasimiyle geçirdi. Ertesi sene, istirahat etmek için Tunca adasında bir nehir kenarında istirahat ederken felç geçirip hayata gözlerini yumdu. Vefat ettiğinde henüz 49 yaşındaydı (3 Şubat 1451). Vasiyeti üzerine Bursa Muradiye Camiinde defnedilen oğlu Alaeddin'in yanına defnedilmiş, yine vasiyetine riayet edilerek üstü açık bir türbe inşa edilmiştir. ![]() alone.. ☕
|
Alıntı
|
Bookmarks |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Osmanlı Padişahları - IV. Murad (1623 – 1640) | Herkül | Osmanlı Tarihi | 0 | 18.Aralık.2018 13:48 |
Osmanlı Padişahları - III. Murad (1574 – 1595) | Herkül | Osmanlı Tarihi | 0 | 18.Aralık.2018 13:42 |
Osmanlı Padişahları - II. Murad (1421 – 1451) | Herkül | Osmanlı Tarihi | 0 | 18.Aralık.2018 13:30 |
Osmanlı Padişahları - I. Murad (1359 – 1389) | Herkül | Osmanlı Tarihi | 0 | 18.Aralık.2018 13:26 |
1. Murad Dönemi | Baby | Osmanlı Tarihi | 6 | 07.Ekim.2018 22:19 |